#10 Metin Oktay | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu
metin-oktay_7080_b.jpg



Metin Oktay

2 Şubat 1936 İzmir 'de doğdu.

Türkiye'nin en büyük golcüsü olarak kabul edilen, Taçsız Kral lakaplı efsane futbolcumuzdur.

1954 yılında Yün Mensucat takımından İzmirspor'a transfer olan Metin Oktay aynı sezon 17 gole imza atarak İzmir Profesyonel Ligi'nde gol krallığını ilan etti. Böylece Metin Oktay'ın gol krallığı dönemi başlamış oldu. 1955yılında Gündüz Kılıç, Metin Oktay'ı 5 yıllık sözleşme karşılığında Chevrolet marka bir otomobil vererek sarı kırmızılı renklere bağladı.

Galatasaray'da oynamaya başladığında henüz 19 yaşındaydı. Fakat genç yaşına rağmen Galatasaray camiasına çabuk ısındı ve daha ilk sezonunda 19 gol atarak İstanbul Ligi gol kralı oldu. Bu sezonda Galatasaray İstanbul Ligi'nde şampiyon oldu. Arada 1961-62 sezonunu İtalya'nın Palermo takımında geçiren Metin Oktay, 1969 yılına kadar Galatasaray forması giydi.

Futbol hayatı boyunca Türkiye Ligi'nde 6 kez gol kralı oldu ve 223 gollük bir rekora imza attı. Ayrıca, 1962-63 sezonunda 26 maçta attığı 38 golle bir sezonda en fazla gol rekorunu kırdı. Bu rekor 1987-88'de Tanju Çolak tarafından kırıldı.

Metin Oktay derbi maçlarının da büyük golcüsüydü.Fenerbahçe'ye tam 18 gol atan Metin Oktay, Beşiktaş'a da 13 gol attı.

Türk Futbol Tarihine birde ağları delen tek futbolcu olarak geçti.Metin Oktay bu rekorunu bir Fenerbahçe derbisinde kırdı. Bu maçta Fenerbahçeli futbolcular topun dışarı çıktığını söyleselerde acı gerçekle yüzyüze kaldılar. Kaleci Özcan Arkoç'un çaresiz bakışları altında top ağları yırtıp geçmişti.

Transfer döneminde İzmirspor'un o gün için büyük bir tutar olan 30.000 TL'lik transfer teklifini reddederek çok sevdiği kulübünde kaldı ve bu nedenle eşinden ayrıldı. Bu yüzden Galatasaraylı taraftarlarımız ona şu muhteşem tezahüratı bestelediler;

"Taçsız Kral Metin Oktay

Tek aşkıydı Galatasaray

Senin gibi Cimbomluyu

Unutur mu bu taraftar?"


36 kez A Milli Takım'da oynayan Metin Oktay bu formayla da 19 gol attı. Hayranlarınca daha çok 'Kral' olarak anılan efsanevi oyuncu, Türk futbol tarihinde pek çok rekor kırdı: En çok gol atan oyuncu (632), birkaç sezon aralıksız en çok gol atan oyuncu (11), tek sezonda en çok gol atan oyuncu (38), uluslararası bir müsabakada en çok gol atan Türk oyuncusu (19).

Taçsız kral 1968-69 sezonunda futbola veda etti. Metin Oktay, futbolu bıraktıktan sonra yine futbolla ilgili çeşitli işler yaptı. 1969-70 sezonunda teknik direktör Toma Kaleperovic'in yardımcısıydı. Sarı Kırmızılı kulüpte yönetici ve menajer olarak görev yapan Metin Oktay'ın son görevi Milliyet gazetesi spor yazarlığı idi. Oktay, Galatasaray ve Bursaspor'da teknik adam olarak da görev yapmıştı.

4 kez A Genç Milli olan ve 36 kez de, A Milli Takım formasını terleten Metin Oktay, bu forma altında, 7 kez kaptanlık yaparken, 22 gol attı.

13 Eylül 1991 İstanbul 'da bir trafik kazası sonucu vefat eden Metin Oktayımız, Galatasarayımız 'ın efsaneleşmiş golcülerinden biridir. İsmi ölümünden sonra Galatasaray Spor Kulübümüz'ün Florya'daki tesislerine verilmiştir.

Gol krallıkları

1956-57 İstanbul Profesyonel Ligi 17 goL

1957-58 İstanbul Profesyonel Ligi 19 gol

1958-59 İstanbul Profesyonel Ligi 22 gol

1959 Türkiye Ligi 11 gol

1959-60 Türkiye Ligi 33 gol

1960-61 Türkiye Ligi 36 gol

1962-63 Türkiye Ligi 38 gol

1962-63 Avrupa Gol Kralı 38 gol

1964-65 Türkiye Ligi 17 gol

1968-69 Türkiye Ligi 17 gol

Metin Oktay'ın yasını tutmak için Galatasaray tarihinde giyilen ilk siyah forma.

16229408_394328640921052_1046358830507622400_n.jpg
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Biz kendisini izleme şansına sahip olamadık , ama belkide onu böyle ölümsüzleştiren böylesine önemli kılan şey , videolarla resimlerle değilde , kulaktan kulağa bilgilerle hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışmak. Aklımda sürekli gizemli bir yeri olmuştur.
 
benim de ... onu izlemeyi çok isterdim ama herkes gibi o da erken gitti.. ama metin abinin yeri asla dolmaz .. o hep kalbimizde



taçsız krall Metin Oktay

tek aşkıydı Galatasaray

senin gibi Cimbomluyu

unuturmu bu taraftarr!!
 
Ben doğmadan yaklaşık 1 sene önce öldü KRAL..

O benim hayatımın parçalarından biri..kalbimdeki yerini kimse dolduramadı..en sevdiğim futbolcu..seviyoruz seni metin abi hemde çok seviyoruz!



'İyiki erken gitti..

Çok temiz gitti..'
 
GALATASARAYLILIK bir Din,Mezhep gibi yerleşmiş köklü bir inançtır onun için GALATASARAYLILIĞIMLA onur duyarım demişti. Hakikaten de öyle.KALBİMİZDESİN!
 
HERKES O GÜN ORADA OLDUĞUNU SÖYLER...





"1929 yılıydı… Arjantin takımı Paraguaya karşı oynuyordu. Nolo Ferreira topu uzaklardan getiriyordu. Rakiplerini bir kenara istifleyerek , kendine yol açarak geliyordu ki,defans oyuncuları duvar gibi karşısında beliriverdiler. Nolo bir an durdu. .Durduğu yerde topu iki ayağının arasında yere değdirmeden sektirmeye başladı. Rakip oyuncuların tümü sağdan soldan soldan sağa bakışları hareket halindeki topa çivilenmiş ipnotize olmuş bir şekilde topu izlemeye başladılar. Nolo bir delik bulup atışını yapana kadar bu bakış adeta yüzyıllarca sürdü… Ve sonunda top duvarı aştı ve fileleri salladı.



Atlı polisler onu kutlamak için atlarından indiler… Sahada yalnızca 20.000 kişi vardı ama hangi Arjantinliyle konuşsanız O GÜN ORADA OLDUĞUNU SÖYLER..."



“Gölgede Ve Güneşte Futbol” isimli kitabında Eduardo Galeano keyifli hikayelerden birini böyle anlatıyordu…



Yukarıdaki hikayeye benzer bir olayın bizde de gerçekleştiğini futbolla ilgili olan herkes bilir...



"10 Haziran 1959da Türkiye Liginin finalinde Galatasaray ile Fenerbahçe karşı karşıya gelirler... Sarı Kırmızılı takımda Metin, Turgay, Suat, Kadri, İsfendiyar; Fenerbahçede ise Lefter, Can, Basri, Naci, Özcan gibi efsaneler yer almaktadır...



Karşılaşmanın 39.dakikasında ceza alanının sol dışında topla buluşan Metin Oktay güzel bir çalımla Naciyi geçtikten sonra Özcan Arkoçun kalesine bir füze yollar. Top ağları bulur ama orada kalmaz adeta kale arkasında gezintiye çıkar... Hakem biraz tereddüt eder, neden sonra golü verir… Çünkü top ağları parçalamış ve dışarı çıkmıştır.



Adeta bu gole duyulan saygıdan futbolcular kalan 61 dakikayı uykuda gibi oynarlar. Başka gol olmaz ve Metin Oktayın ağları yırtan ünlü golüyle Galatasaray maçı 1-0 kazanır.”



Bu maçı izlemek için yaşı uygun olan hemen her Galatasaraylı da size "Evet ben de o gün ordaydım. Maçı duhuliyeden izliyordum..." diyecektir.



Bu golün hala güncelliğini yitirmemiş olmasının nedeni rahmetli Metin Oktayın da dediği gibi belki de Fenerbahçeye atılmış olmasındandır. Bu gol Türk futbolseverlerini o kadar etkilemiş, o kadar çok konuşulmuştur ki 4 gün sonra Fenerbahçe’nin Galatasarayı 4-0 yenerek şampiyonluğu kazanması bile gölgede kalmıştır...



Alpaslan DİKMEN
 
Metin Oktay



Sarı Kırmızılı takımın ve Türk futbolunun gelmiş geçmiş en büyük golcülerinden biridir. 1969 yılında takımı şampiyon ve kendisi de gol kralı olarak futbolu bırakan Metin Oktaya başka hiçbir futbolcuya nasip olmayan jübile yapılmış, bu unutulmaz futbolcunun uğurlanması İstanbul ve İzmirdeki karşılaşmalarla, şanına yakışır bir şekilde olmuştur.



İstanbulda yapılan jübile maçında Galatasaray- Fenerbahçe 1-1 berabere kalmış, İzmirde ise Göztepe, Galatasarayı 1-0 yenmiştir.



İstanbuldaki jübilenin en ilginç yanını ise Metin Oktayın kısa bir süre Fenerbahçe, Can Bartunun da Galatasaray formalarını giymesi

oluşturmuştur.



Böylece, iki takımın taraftarlarının belki de en büyük özlemlerinden

biri, simgesel olarak yerine gelmiştir.



1936 yılında İzmirde doğan Metin Oktay, Damlacık kulübünde futbola başlamış, Yün Mensucat takımından sonra geçtiği İzmirsporda kendini göstererek genç milli takıma yükselmiştir.



1956 yılında Galatasaraya gelen Metin Oktay, İtalyanın Palermo takımına transfer olduğu 1961-62 sezonu dışında sürekli Sarı Kırmızılı formayı giymiştir.



Daha İzmirsporda oynarken, attığı 17 golle İzmir Profesyonel Ligi gol kralı olan Metin Oktay, ondan sonraki yıllarda da bu ünvanı nadiren başkalarına kaptırmıştır.



Metin Oktay kral olamadığı yıllarda da çok sayıda golle listenin hep ilk sıralarında yer almış, toplam 614 golle bir rekorun sahibi olmuştur. (Bazı kaynaklarda bu sayının 632 olduğu belirtilmektedir.) Bir sezonda attığı 38 golle oluşan rekor ise, tam 25 yıl sonra yine Çolak tarafından kırılabilmiştir. Metin Oktay, 36sı A, 4ü de genç olmak üzere Milli Takım formasını 40 kez giymiş, 7 kez kaptanlık yaparken, 19 gol atmıştır.



10 Haziran 1959da Fenerbahçe kalesinin ağları yırtan golü, Türk futbol tarihine geçen büyük olaylarından biridir.



Metin Oktay, Türkiyedeki Galatasaray sevgisinin büyümesinde ve taraftar sayısının artmasında çok önemli bir rol oynamış olan futbolcudur.



1965 yılında Taçsız Kral adlı bir filmde de rol alan Oktay, futbol yaşamı boyunca sadece 1 kez oyundan atılmıştı. Ona da Fenerbahçeli Yılmaz Şenin tahriki neden olmuştu. Büyük bir golcü oluşunun yanı sıra, efendi ve sportmen kişiliğiyle de Türk futbolseverlerinin sevgilisi olan Metin Oktay, futbolu bıraktıktan sonra yine futbolla ilgili çeşitli işler yaptı. Sarı Kırmızılı kulüpte yönetici ve menajer olarak görev yapan Metin Oktayın son görevi spor yazarlığı idi. Oktay, Galatasaray ve Bursasporda teknik adam olarak da görev yapmıştı.



Türk futbolunun efsane golcüsü Metin Oktay, 13 Eylül 1991de bir trafik kazası sonucunda yaşamını yitirmişti.



Metin Oktayın gol krallığı listesi şöyledir:

1956-57 İstanbul Profesyonel ligi, 17 gol

1957-58 İstanbul Profesyonel ligi, 19 gol

1958-59 İstanbul Profesyonel ligi, 22 gol

1959 Türkiye ligi,11 gol

1959-60 Türkiye ligi, 33 gol

1960-61 Türkiye ligi, 36 gol

1962-63 Türkiye ligi, 38 gol

1964-65 Türkiye ligi, 17 gol

1968-69 Türkiye ligi, 17 gol
 
METİN OKTAYIN KENDİ KALEMİNDE ANILAR...

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -



"Sarı-Kırmızılı renklere küçükten beri hayrandım. Galatasaray İzmire geldiğinde okuldankaçar,maça giderdim.Bence Galatasaraylılık din gibi,mezhep gibi yerleşmiş,köklü bir inançtır.Galatasarayı işlte bunun için tercih eder ve Galatasaraylılığımla herzaman gurur duyarım."



"Fenerbahçe 20 bin, Adalet bir yıl için 10 bin lira transfer ücreti teklif ederken, ben Galatasaray ile yıllığına 8 bin liraya anlaşma yaptığım gün mutluluktan uçuyordum..."



"Sahaya çıkmadan önce Allaha dua eder,sahaya en son çıkmayı uğur sayardım.Aut çizgisini geçerken daima sağ ayağımı atardım.Maça başlamadan önce arkadaşlarım kaleye şut atarken,ben dolanıp durur,oyun başlayıncaya kadar topa vurmazdım...Sakatlandığım zaman, secde ederek iki elim önde Allahım sen bacaklarımı koru diye dua ederdim."



"Galatasarayın alt yapısında 18 tane Metin vardı... Galatasaraydaki bu Metinlerin sayısı bana söylendiğinde önce inanmamıştım.Futbol okulunun çeşitli kademelerinde bu Metin ismi dikkat çekmiş ve onları biraraya getirmişler.Sonra da bana haber verdiler,gittim hepsini kucakladım."



"F.Bahçeye attığım ağları yırtan golüm çok konuşulmuştu. Hikayesi ise şöyledir ; Fenerbahçe ile oynayacağımız her maçın havası ayrı olurdu. 1959 yılının 10 Haziran günü oynayacağımız Milli Ligin ilk Final maçının önemi çok büyüktü. Futbol federasyonu bu kritik maça Yugoslavyadan hakem getirmişti. Tansiyon yüksekti. Maçtan bir gece önce Çonar otelde Yugposlav hakemin üç Fenerbahçeli yöneticiyle birlikte yemek yediği görülünce, İstanbulda kıyamet koptu. Galatasaray Kulübünün telefonları ihbarlarla inliyordu: Maç Çınar Otelde masa başında satıldı... Yugoslav hakem Fenerbahçeyi galip getirmek için ne lazım gelirse yapacak!..



Bunun üzerine Galatasaray Kulübü hakemin değiştirilmesi için Federasyona başvurdu. Hakem şaşırmıştı. Ve ağlayıp sızlamaya başlamıştı. Ne olur Galatasaraylılara söyleyin böyle bir sebepten dolayı memleketime dönemem maçı namuslu bir şekilde yöneteceğim.



Yöneticilerimiz bir toplantı yaptı , hakemi kabul etti ve o Yugoslav hakemle iki takım maça çıktı.



10 Haziran 1959... Dolmabahçe Stadı yükünü almış,ezeli mücadeleyi bekliyor. Sıcağa rağmen tribünler herzamankigibi rengarenk... Oyun hızlı başlamıştı. Maçı mutlaka kazanmak istiyorduk. Çok hırslıydık...Turgay uzun bir degaj yaptı. Boş top,cezasahasının üstüne süzülmüştü. Topa kalcei Özcan Arkoç ile birlikte yükseldik. Özcan topa uzanabilmek için adeta benim sırtıma tırmanmıştı... Çok yükselmiş,bu sebepten de dengesini kaybetmişti. İkimiz birden yere düştük. Özcan anlayamadığım bir şekilde kıvranmaya başladı.



O anda Fenerbahçe tribünleri benim Özcana vurduğumu zannederek küfretmeye başlamıştı. O çirkin tezahüratın ilk defa muhatabı oluyordum. Şaşırmıştım ve utanmıştım. Suçlu olmamama rağmen utanmıştım.



O sırada yanıma Fenerbahçeli Naci Erdem ve Basri Dirimlili geldiler. İkisi de çok sevdiğim arkadaşlarımdı.

Benim kasıtlı bir hareket yapmayacağımı benden iyi bilirlerdi. Ben onlarla konuşurken birden diz kapağıma bir tekme yedim. Acıyla tekmeyi vurana baktım. Bana vuran,kendine Fenerbahçede yer edinmeye çalışan Avni idi.



O acıyla ben de Avniye bir yumruk attım. Yumruğu Avninin suratına indirince saha karıştı. Antrenörümüz George Dick, Eşfak Aykaç, Muzaffer Bozok ve menajerimiz Osman İncili beni olaylardan sıyırıp saha dışına götürmeye çalışıyorlardı.



O kargaşa arasında yöneticimiz Muzaffer Bozok ile Osman İncili Yugoslav Hakeme kızıyorlardı. Aradan iki üç dakika geçmiş, saha boşaltılmıştı. Yugoslav hakem hışımla yanıma yalaştı ve saha dışını gösterdi. O güne kadar hiçbir hakemden bu kararı duymadığım için neye uğradığımı şaşırmıştım. Hırsımdan ağlıyordum. Sahadan çıkmadan önce gidip Fenerbahçe tribünü önünde çakıldım. Ben gidince onlar da şaşırdı. Biraz önce o çirkin kelimeleri bana layık gören insanlardı onlar. Durdum. Bir baştan bir başa o tribünleri süzdüm. Sonra eğildim ve bana küfedenleri selamladım.



Ortalık sakinleşmişti. Ben soyunma odasına gitmeye kara verirken Suat,Turgay ve dipğer arkadaşlarım, kolumdan tutup Dur,hakem kararını değiştirdi galiba dediler.



Oyun duralı 7 dakika olmuştu. Ve 7 dakikadan sonra Yugoslav hakem beni sahadan atmaktan vazgeçmişti. Karar değişince Fenerbahçeli futbolcular kahroldular.



Bundan sonra yüzbinleri ağlatan tek golü ben atacaktım. 37.dakikada ağları parçalayan bazukayı Fenerbahçe kalesine ben yolluyordum. Allahım rüya gibiydi sanki o an...



Nuri bir pas atmıştı, Sola doğru kaçtım. Osman hızla üzerime geldi, onu atlatmak benim için zor olmadı.Aut çizgisine kadar gititm sol ayağımı çizgiye dayayıp topu kepçeledim. En büyük korkum Naci idi. Naci Erdem ekseri bu toplara çift dalardı. Fakat ondan da sıyrıldım.



Evet, önümdeki topa çok dar açıdan vurmak zorundaydım.Bu bir an meselesiydi. Bu kısa zaman içinde başımıkaldırdım ve kale içinde bir noktaya tüm kuvvetimle vurdum. Kaleci Özcan, köşeyi kapatmıştı. Buna rağmen top hızla kaleye girdi.



İnanın topun baktığım noktadan dışarı çıktığını ve ağları parçaladığını sonradan öğrendim.



Golden sonra arkadaşlarımın sırtındaydım. Tribünlerden

Cim Bom Bom..." sesleri yükeseliyordu. Halbuki hakem de dahil, golü Dolmabahçe satdındaki kimse farketmemişti. Hakem önce aut vermiş, sonra parçalanmış ağları görünce gole hükmetmişti.



Maçtan sonra Fenerbahçenin eski kaptanlarında Fikret Arıcan Vallahi azizim bizim zamanımızda topa en iyi vuran adam Bekirdi... Ama itiraf edeyim ki Metin daha iyi vuruyor... diyordu . "



"Eşim ve ailesinin sürekli baskısındaydım.Evliliğimin ilk günlerinde topu bırak diye diretmişlerdi.Gülüp geçmiştim bu komik sözlere.Ben nasıl aç susuz yaşardım ki ?Futbol benim dünyamdı.



Topu bırak emri yerinegelmeyince bu defa daha komedi bir teklifle karşılaştım Galatasarayı bırak İzmire dön... diye diretiyorlardı.



Galatasarayı bırakacağım ha ? Allah korusun ! Allah yazdıysa bozsun! Galatasaray benim dünyam, Galatasaray benim yuvam. Nasıl bırakırım Galatasarayı? Evet İzmiri eşim kadar severim. Ama benim bir de sevdiğim Galatasarayım var.



O aralar bizim Rusya seyahatimiz vardı. Eşim Oya , kafasındaki acı planı İzmir de uygulamaya koymuş. Benim adımı ve imzamı kullanarak, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğüne bir mektup götürmüş...Gazetecilere de Metin Galatasarayda satışa çıkarılmasını istedi demiş...



Aman Yarabbim...Böylesi görülmüş şey değildi.İzmir Bölge Müdürü mektubu almış ve Peki efendim demiş.Mektubu hemen Ankaraya yolluyorum...



Bu mektubu ciddi zanneden Galatasaraylıları bir telaş almış.Ben Rusyada iken bir yardım kampanyası açılmış. Amaç para toplayıp benim Galatasarayda kalmamı sağlamak.



Bunu duyunca Oya İzmirden feryadı basmış Metin 500 binliraya bile Galatasarayda kalmayacak



Haber bana ulaştırılınca ,gazetecilere bir açıklama yapmak zorunda kaldım.Ve şu mesajı ilettim :

Galatasarayda kalmaya ailece karar vereceğiz. İzmiri, eşim Oya kadar severim ama benim bir de yürekten bağlandığım Galatasarayım var.



Ama Oya, Topağacındaki evi boşaltıp ,eşyaları İzmire götürmüş.Olacakiş mi ? O eşyaların bir çoğunu evlenirken Galatasaraylı taraftarlar hediye etmişlerdi.Ne derdim Galatasaraylı taraftarlara ben ?



Rusyada artık daralmaya başlamıştım. Nihayet yeşilköye inmiştik.Ama gözlerime inanamıyordum İzmirsporlu yöneticiler beni kaçırmaya gelmişlerdi hem de bavul dolusu para ile.Ama Galatasaraylılar da korumaya.



Meğer biz Rusyadayken komuoyu ikiye bölünmüş,Oya mı kazanacak , ben mi ? Ben Galatasarayı seviyordum elbette benim dediğim olacaktı.Ve Rüçhan Atlının otomobiline biniyordum.



Önce bizim eve gittik.kayınvaldem Buraya Galatasaraylılar giremez deyip kapıyı Rüçhan ağabeyin yüzüne kapamıştı.Hava elektriklenmmiş eşimle tartışmıştık , yüzüklerimizi atmıştık.



Bir basın toplantısı düzenleyerek Ben parayı Galatasaraya tercih etmem diyor ve Galatasarayda kalıyordum.



Avukatım Süha Özgermi Karşıyaka Adliyesindeki üçüncü celsede boşanma işini bitirmişti bile..."
 
METİN OKTAY





Maalesef vatanımızda spor kültürü açıcısından ortaya konulmuş eserlerden bahsetmek çok zor,

hatta olanaksız.



Yazılarına ve ortaya koyduğu fikirlerine çok değer verdiğim ağabeylerimden biri bu durumu şöyle

özetliyor " boş konuşmaya akıl almaz derecede düşkün olduğumuzdan,kültürle ilgili her alana

biraz yaban durmuşuz..."



1999 sensinde Galatasarayın Floryada bulunan ve Metin Oktay ın adını taşıyan tesislerine bir Metin Oktay büstü dikildi.Bu tesislere hem isminin verilmesi hem de bir büstünün dikilmesi vefa adına harikulade bir olay,ancak bu büyük futbol adamının adına ne doğru dürüst bir belgesel yazıldı ne de onun adına bir ödül konuldu.Hatta onu anlatan kayda değer bir kitap bile yazılmadı.



Elbette ki bu sadece Metin Oktaya yapılan bir haksızlık değil,bir Arslan Nihat (Bekdik) ,bir Boduri ve daha niceleri ...



Yurtdışında birçok maça gittim ,futbol daha doğrusu spor kültürünün tavana vurmuş olduğunu gözlerimle gördüm.Çünkü spor müzelerini gezdim,sporla ilgili yayınevlerini dolaştım,spor malzemeleri satan mağazaların altını üstüne getirdim.Sadece bir tek futbolcu için bile onlarca kitap yazılmış oluduğunu görünce , neredeyse kafayı yiyordum.İnanın içimden isyan etmek geldi.Ve şu soruyu sordumkendi kendime..; Bizim yıldızlarımız hakkında hiç mi birşeyler yazılamaz yani?



Amaan canım ben de neler söylüyorum asırlık camiaların bile elle tutulur nitelikte çokaz eserleri varken , sporcuyla kim uğraşacak ?



Korkarım üstadımın yukarda yazdığım tespiti daha bir kaç asır ! geçerli olacak.



Alpaslan DİKMEN
 
1950’li yılların sonları... Koyunbaba’dan Yavuzselim’e çıkan yokuşun Fevzipaşa Caddesi ile kesiştiği köşede amcamın dükkanı var. Okullar tatil olduğu için, amcaoğlu ile beraber orada oyalanıyoruz. Faydamızın falan dokunduğu da yok aslında; ama o da bir disiplindir diye oyalanıyoruz.

Amcaoğlu, birden heyecanlı bir sesle “Bak! Metin geliyor!” dedi. Hiç ciddiye almadım ve şakacı mizacına verdim. “Birine mi benzetti?” ihtimaliyle şöyle bir bakınca da dondum kaldım; gelen sahiden de Metin Oktay’dı! Gömleğinin kollarını iki defa kıvırmış, aynen sahadaki gibi mâlum fuleleriyle vakur bir tempoda bize doğru geliyor. Herkes ona bakıyor; fakat kimsede çıt yok! Saygı duruşunda gibiyiz! Hani kasabaya bir kahraman kovboy gelir de, herkes hayran–hayran ama biraz da çekinerek bakar ya. Manzara aynen o!



Yanlış anlaşılmasın. Soğuk ve gururlu değildi, tam tersine büyük bir tevazu sahibiydi. Fakat çok sevilmekle beraber, saygı telkin eden bambaşka bir hali vardı. Annesinin evi aşağıdaymış, ziyaretine gittikten sonra çıkmış geliyor. Sahada onu görünce heyecanlanan ve büyük coşkularla alkışlayan insanlar, şimdi, sanki onun özel hayatına girmişler gibi sessiz bir saygıyla onu seyrediyor... Bir taksiye binip kayboldu... Amcaoğluna dedim ki: “Maç sonrasında peşinden koşup boynuna sarılmıştın, şimdi niye yanına gidip bir imza almadın?” Cevabı şöyleydi: “Utandım, utanırım... Rahatça bakamadım bile!”



Metin’in insanlarla diyaloğu ve münasebeti hep böyle bir özel duygusallık taşımıştır. Gol atıp da havalara zıpladığı görülmemiştir; dönüp önüne bakarak santraya doğru yürür... Hayatında bir defa bir yabancı hakem tarafından oyundan atıldı. Yılmaz’ın sürekli tekmelerine o büyük sabrının taştığı noktada mukabele ettiği için başına bu iş gelince, arkadaşlarının itirazları devam ederken o bir kenara çekilip kahırlı bir yüzle beklemeye başladı. Çaresi olmadığını anlayınca, teri soğumasın diye omuzlarına attıkları pardösüyle beraber çıkış tüneline doğru yürümeye başladı... Tespitim sahihtir ve gayet iyi hatırlıyorum. Fenerbahçeliler dahi bir ara, tribünlerden “Me–tin, Me–tin..:” diye tezahüratta bulundu. Metin Oktay Galatasaraylıydı; ama sevgisi Galatasaray ile sınırlı değildi.



Özcan Arkoç, ayaklara atlayan cinsten bir kaleciydi... Metin topa vurmak üzere iken, son hamleyi başlatmışken, Özcan kendini onun ayaklarına doğru fırlatınca, üzerinden atlama işini tam yapamadı ve Özcan’a (herhalde) biraz dokundu. Basri, Naci, birisi daha; etrafını çevirip “Niye böyle yaptın?” der gibi tepki gösterdiklerinde sanki tartaklanıyormuş bir hava oluşunca, Candemir uzaklardan kopup geldi ve Fenerbahçeli oyuncuları savurmaya başladı. Tam o anda bir Fenerbahçeli seyirci ellerini boru gibi yapıp, Metin’i de gülümseten bir mesaj yollamasın mı: “Sen kimsin ulan Metin’i kurtaracak. Metin bizim canımız!” Fener’in ünlü santrhaf’ı Naci Erdem, o kadar hırpalanmasına rağmen Metin’e hiçbir zaman sakatlayıcı bir faul yapmadı ve bir gün Küçük Fikret’e şöyle yakındı: “Abi beni bir müddet affedin. Olmuyor. Boyum müsait. Beraber yükseliyoruz, ben daha elverişli durumda bulunmama rağmen, kafayı o vuruyor. Baş edemiyorum. Sanki bir tılsım var!”



Bütün bunların (bu insanî özelliklerin) futbolla ne ilgisi var, diyebilirsiniz. Bütün bunların futbolla ilgisi var, ayrıca futbolun da bunlarla ilgisi var! Metin Oktay futbolun sanatkârlık çapında bir ustasıydı. Coşkuyu sanatkârlığa ustalığa kanalize etmek bir itidal tekniğidir. Gerekli özelliklere sahipseniz, buradaki başarınız, bütünlüğünüzün dengesine ve vüs’atine bağlıdır.



Herkes arkasını dönmüş, avuçlarıyla yüzünü kapatmış; Metin Oktay, gerilmiş, ellerini beline dayamış, penaltı atacak. Hiçbir heyecan belirtisi yok. Süzüyorum, uzaktan. Ona baktıkça benim de heyecanım yatışıyor ve düşünüyorum: “Niye geriliyor ki? Durduğu yerden de vursa, tutulmaz sertlikte vurur.” Koşarak gelecek, son anda duralayıp kaleciye bakacak, onun hareketlenmesine göre vuracak... Pele bunu çok çarpıcı biçimde yapmış ve tartışma çıkmıştı, Metin aynı şeyi daha yumuşatarak yapıyordu. Bu tarz sonradan kalktı; ama formülü duruyor! Akıllı penaltıcı, önceden niyetlendiği köşeye atmaz topu. Son anda kaleciye bakar, onun hareketlenmesine göre yönlendirir vuruşunu. Akıllı kaleci de, önceden niyetlendiği köşeye gitmez; penaltıcının vurduğu anı bekler. (Taffarel böyle yapıyordu mesela) usta penaltıcı ile usta penaltı kurtarıcısı karşılaşırsa ne olur? Merak etmekteyim; fakat böyle bir duruma şahit olamadım. Herhalde o bekleyiş anını sezgi ile birleştirebilen kazanır... Peter Handke yanlış biliyor penaltı psikolojisini. “Ya oraya atarsa, ya buraya atlarsa, ya niyetimi doğru tahmin ederse...” yaklaşımı basit penaltıcılık olayıdır. Taffarel’i yavaş gösterimde izleyin, onun “son an” avcılığını ayan beyan görürsünüz. Metin, Taffarel’e penaltı atsaydı mermi gibi atardı ve doğru yöne de gitse Taffarel hiçbirini kurtaramazdı. Ama aynı Taffarel, şaşırtma plasecilerinin attıklarını (büyük çoğunluğuyla) armut gibi toplardı. Çünkü onlar, hep önceden zıplamayı avantaj sayan kolay kalecileri avlamışlardı.



Kaleyi tam cepheden gören geniş açılı vuruş avantajlı bilinir. Halbuki o şartlarda kaleci de tam ortadadır. Metin cezaalanına tam ortadan girse bile, ya sola ya sağa hafifçe kaçar, topu ters köşeye gönderirdi. Bu pozisyonda kaleci ona bağlı olarak yakın köşeye çekildiği için, öbür tarafta derinliği olan bir boşluk oluşurdu. Burada kalecinin kullanabileceği bir tercih imkânı yoktu; çünkü uzak direğe biraz meyletse, bu defa yakın direğin dibinden menfez açardı. Sabih gibi bir kaleciyle böyle mizah yaparcasına oynadığını defalarca görmüşümdür.



Hangi silahını kullanacağı kestirilemeyen öylesine çok yönlü bir oyuncuydu ki, kendi içinde başlı başına bir takım gibiydi. Normal bir futbolcu, sert vururken sağ ayağını; solak ise sol ayağını kullanır. Dripling halinde bu size, vuruş anının tahmin edilmesi imkânını verir. Ama Metin’in sağ ayağı ile sol ayağı arasında fark yoktu! Gol açıları, gol noktaları, gol kaçışları, gol kavisleri, gol koordinatları vardı kafasında... Bir Beşiktaş maçının son anlarında alâkasız gözüken bir uzaklıkta topla oynuyor, Amigo Rifat geriye dönmüş, zamanın tükenmiş olduğunu bilmenin rehaveti içinde alay ediyor: “Artist bu yahu! Baksana neler yapıyor!” Bakışlarını sahaya çevirme fırsatı bulamadan “goool” haykırışları bir tarraka halinde yükseliverdi. “O mu attı, o mu? Oradan mı?” Gülmekten bir hal olmuştuk!



... “Metin beklerdi, koşmazdı.” diye saçma sapan bir laf var. Nasıl beklerdi? En az iki kişinin yapışık gibi durduğu bir konumda. Topla nasıl buluşurdu peki? “Deplase” olarak. Bunun altını çizin. Pas onun ayağına değil yakınına atılır; o, önceden fırlardı. Rakip savunma oyuncuları bunun için aciz kalırdı. Pası vermekten çok almaktır hüner. Bu, klasik Alman futbolunun mümeyyiz vasfıdır. “Ayağa pas” peşrev pasıdır! İleriye pas, “kaçana pas”tır, “kaçabileceği yere pas”tır. “Kafama kondur, ayağıma düşür” bekleyişçiliğidir kötü olan.



Ömer Madra “Gerekli noktada gerektiği anda (yani herkesten bir moment önce) bulunabilecek şekilde oyunu okuma özelliği vardır.” diyor. (319) Mükemmel bir ifade. Cuk oturmuş. Metin beklemez, beklenir ve bekletirdi. Taraftarları umutla, rakipleri endişeyle beklerdi. Belki hiç ofsayta düşmemiştir! Önünde bir–iki kişinin olması onun için bir şeyi değiştirmezdi, savunmanın arkasına atılan topu kollama rahatlığına ihtiyaç duymazdı. Topla zaten hareket halinde buluştuğu için, yüksek hızdaki küçük bir çalım figürü nöbetçilerini sollayıp savurmasına yeterdi. Düşürülmesi nadirattandır. Yağışlı havalarda forma numarasının okunmaz hale gelmesi, uçarak attığı kafalar ve voleler sebebiyledir. Tekniği ve oyun zekâsı yüksek olan futbolcu, fiziksel bir zâfiyeti yoksa kolay sakatlanmaz. Fenerbahçe’nin santrforu Nedim, onun tam tersiydi. Hep kalabalık yerlere bodoslama dalar, sakatlığı âdeta dâvet ederdi.



“Çok hızlı değildi” hükmü bir yanılsamadır, görme kusurudur. Depara (şâha!) kalktığı zaman, ardından yetişip müdahale edildiğini kimse hatırlayamaz. Ama Beşiktaş’ın santrforu Güven, bizim Talât’ı yere yatırarak geçer, Talât ayağa kalkıp kendisine yine yetişirdi! Ağır olmak bu demektir işte. Yenilerden örnek vereyim: Jardel, (Hakan demeye kıyamıyorum) geçse ne olacak? Döner, tekrar yetişirsin! Metin depara kalkınca nasıl bir manzara oluştuğunu şu cümleden anlayabilirsiniz: “... Şeref’in kendisini resmen elle tutmasına aldırmayıp onun kolunu kendi bedeninden sökerek perdeyi kapatan golü atması.” (Ömer Madra)



... Oyundan oyuna, oynayandan oynayana, seyredenden seyredene fark var. Hayat bazı oyunlara daha çok yansır, bazı oyuncular bunu daha iyi yansıtır, bazı seyircilerin gözü o yansımaları daha iyi görür. En basit (yalın) vesilenin ardında bile bir semboller (delâletler) cümbüşünün varlığını ve bütünlük sırrının her yer gibi orayı da nasiplendiren serpintilerini fark edebilirsiniz. Meşhur zenginlerden Fenerbahçeli Müslim Bağcılar’ın “rakamları sen yaz!” diyerek uzattığı transfer sözleşmesini “Bizi sevenlere ihânet etmeyelim baba!” sözleriyle reddeden Metin. Bir zaferden sonra herkes oynayıp zıplarken soyunma odasının bir köşesine çekilip “Beni utandırma, şımarmama izin verme Allah’ım!” diye dua eden Metin. İlk eşinin babası tarafından önüne konulan bir çanta dolusu parayı elinin tersiyle itip arkadaşlarının yanına yürüyen Metin... Amacı değil, enstrümanı toptu; bundan dolayı ona özel bir şuurla ve sadece vücudunu kullanarak değil, ruhuyla, beyniyle, yüreğiyle mükemmelen hükmetti. Böyle icracıları her enstrüman sever; top da neymiş ki!





Ahmet SELİM
 
Metin Oktay'a sorarlar: "Baba tekmeyi yiyorsun ama arkana bile bakmıyorsun..Neden?"



Metin Oktay şöyle cevaplar: "Bakarım da tanıdığım bir futbolcu kardeşim çıkar, hem o hem ben mahcup oluruz!"
 
seni Emre gibi bi kanı bozukLa aynı cümLEde kuLLandıgım içn beni affet Metin abi..yedigi kaba pisLeyen bi insanLa aynı renk formayı giydigin için kemikLerin sızLıyodur şimdi :( Nerde senin gibi GALATASARAY'Lı...
 
Ah be Taçsız Kral seni o parçalıyla canlı izleyemedim ya bir ona yanarım ama nasıl büyük bir Galatasaray'lı ve futbolcu olduğunu çok iyi biliyorum ve her gün yeni birşeyler daha öğreniyorum.Senin gibi "ADAM GİBİ ADAM" bir futbolcuyla aynı takımı tuttuğum için gurur duyuyorum seninde dediğin gibi:"Galatasaraylılık din gibi,mezhep gibi yerleşmiş,köklü bir inançtır.".Allah rahmet eylesin.
 
Üst Alt