Arkadaşlar bundan 400 yıl önce dünyanın döndüğünü ortaya atan insan Galille'dir. Galille bir fizikçidir, matematikçidir. Astronogdur. Aradan yıllar geçti, uzun yıllar geçti bu zaman geldik. 2009 Yılı Astronomi yılı kabul edildi biliyorsunuz. Bu astronomik günler bütün dünyada kutlanır.
Işık hızından bahsetmek istiyorum: Acaba önümüzdeki ışık yılı ötelerinden, yıldızların kenarılarından, köşelerinden olan ıssız-bucaksız evrende bazı bize benzeyen varlıklar var mı?
1977 senesinde sıcak yaz günü, ABD birleşik devletlerinden kenevır uzay üssünden uzaya bir uzay aracı fırlatılmıştır. Bu uzay aracının ismi gezgin adını alıyor. İnsanlık tarihinde ilk kez, uzay aracı insansız olarak güneş sisteminin dışına çıkacak ve güneş sistemi dışında eğer mümkünse başka galaksilere gidecek. O galaksilerde bizden daha ileri düzeyde bir uygarlık var ise bur uygarlığa bizim dünya adını verdiğimiz bir gezegenin üzerinde yaşadığımızı belli edecek bir takım işaretler, paklar, kontlar ve plakalar kurdular. O gezgin uzay aracı hala devam etmektedir. Aradan 30 küsür sene geçti şuanda 16 milyar KM ötede dünyadan. Ve bunun ışık yılı olarak değeride 15-16 yıl ışık saati uzaklığında. Hoyece(Gezgin) uzay aracı yoluna devam edecek. Saatte 60 KM hızla hareket ediyor. Eğer dünyada önümüzdeki günlerde, aylarda Vesaire. Büyük bir felaket olursa.. Mesela insalık kendi kendini yok edecek bir nükleer savaşa girerse veya dünya dışından bir gökcismi meteoor dünyayı ikiye ayırırsa bütün yaşam biterse hoyece uzay aracı hala devam edecek Bizden hiç habersiz. Adete sonsuz okyanusun derinliklerinde yüzün küçük bir şişe gibi devam edecek. Yirmi bin Üç yüz dokuz sene sonra Güneşten bir ışık saati kadar uzakta olacak. 26262 yılında hourt topluğu bulutu denen yıldızların arasına dalış yapacak. Ve zamanımızdan bir milyon yıl sonra Hoyece güneş sisteminden 50 yıl ışık sistemi kadar uzaklıkta olacak. Yabancı bir gölge gibi yolculuğa devam edecek. Arkadaşlar o Hoceye uzay aracından alınmış seslerde vardır. 55 yabancı ses. Uzayda bir takım ileri derecede uygarlıklar var ise Onlar o sesleri açtığı zaman güneş sistemine dair, dünya güneş sistemine ait bir sesler olduğunu anlayacaktır.
Muhammed İkbal bir sözü vardır: "İnsana sabilere kainat, Kainata sığamayanada insan derim" çünkü: Yer yüzünde doğdumuz günden beri bu zamana kadar alıştığımız bütün ölçü birimlerini unutmadan uzayı tam olarak anlamak, kavrayabilmek, anlatabilmek , idrak edebilmek ve bilinçle değerlendirmek mümkün değildir. Dünyada kullandığımız bütün ölçü birimlerini bir tarafa bırakırız. Çünkü orada hızlar başkadır, enerjiler başkadır, orada kütleler başkadır, ağırlıklar başkadır, orada mekan başkadır, herşey ötekidir, başkadır. Mesela dünya üzerinde bir nokta düşünelim, bu nokta yerin çok sayıda bir araya getirirseniz bu çizgi olur. Çizginin iki uçlarını birleştirirseniz bu bir Alan olur. Alana yükseklik ilave ederseniz hacim olur. Hacimde koordinat sistemlerine geçilir, koordinat sistemlerinden de mekana geçilir, mekandan da zaman geçilir ve aynı zamanda enerjiye geçilir. O zaman şu soru ortaya çıkar. Zaman ve mekan nasıl bir uygulama olabilir? Bizim dünyamızda değiştirmiz zaman ile bu bizden çok uzak galaksilerde veya yıldız sistemlerinde zaman nasıl akar? Veya bize oradan bakan bir gözlemci olsa bizim hangi halimizi, kaç yaşında olduğumuzu görür? yanii...
Şimdi şöyle bir soru soralım: Falcılar, medyumcular sana birşey olacağını söylüyorlar, ilerisi ile ilgili sana bir bilgi veriyorlar: Fakat kader diye denen birşey var. Kimisi çıkyor diyorki işte: Düşünceyle (Sıkrıt falan gibi) kaderinizi değiştirebilirsiniz diyor. Öteki taraftan alın yazısı var. Ondan sonra Bu yaşamdamıyız? Biz bir matriks miyiz? Bu medyumlar ileriden bu haberi nasıl alıyorlar? Değiştirilbilecekse ve bu yaşanmışssa o zaman niye yaşıyorsun?
Medyum demek ilersini bilmek demektir. İlersini hiç bir kimse bilemez. Bu kesin. O halde medyumlar napıyor? Mesela ; Mevcut olan verilerden istifade ederek, tıpkı ekonomistler gibi, tıpkı istatiksçiler gibi iliriye yönelik bir projeksiyon yapıyorlar. Elimizde mevcut bir veri var. Misal: Bugün için istatiksçiler dünyanın 2020 senesinde kaç milyar olacağını bilyorlar, söylüyorlar. Ama birisi size gelirse, derse ki: Şu gün, şu saatte şöyle bir misafirin gelecek, onunla oturacak konuşacaksın bunları olasılıklar içersinde inceliyorlar. Bunları yazmakla bitmez. İtibar etmemek lazım.
Şunu soruyorlar, söylüyor hep: 2040 yılından şuana kadar gelen bir takım insanlarında aramızda olduğuna dair bir söylemde bulunuyorlar. Genellikle seminer veriyorlar bunlar için.
Onların uzay gelmesi gerekiyor ve uzay aracı ile gelmeleri gerkeiyor Bakınız 80 sene sonra hoyecer uzay aracının hızı saatte 60 bin KM'dir. Biz Ankaradan - İstanbula saatte 700 Km hızla geliyoruz Onun hızı saatte 60 Km. Bu şu demektir: Ekvator çevresini yaklaşık 1 saatten az bir sürede döner demektir?
"Gözün gördüğü ışık hızını ulaşabilirsek daha önce gerçekleşmiş olaylarada ulaşır mıyız? kuran'da da belirtildiği üzere seste hiç kaybolmadan uzayda yol almaktadır. Nasa bunun için araştırma yapmıştır. Uzayda yıllar öncesine ait ses kayıtlarını bulabilmiştir. "
Diye bir soruyla karşılaştım arşivlerde. Biz biliyoruz ki: Işığın evren belli sabit aşılamaz bir değeri vardır. Bu değer Saniyede Üç yüz bin KM'dir. Buna hiç bir cisim ulaşamaz. Yani ben falanca ışık hızıyla gideyimde, sonra öbür gezegene geçeyimde noluyor ne bitiyor diye bir düşünce olamaz. Çünkü: Işık hızına yetişme sırasında, insanın veyaz bir aracın yada uzay aracının ya da füzenin kütlesi sonsuza ulaşır. Sonsuz kütle ne demek? Evren büyüklüğü demek. Buradan şuraya gelmek istiyorum: Evrende bir takım sabiteler var, sınırlamalar var, limitelr var. Bu sınırlamalarda tıpkı toplumda olduğu gibi yasalar hakimdir. Mesela siz istediğiniz zaman trafikte ters yoldan gidemezssiniz. Kırmızı ışıkta geçemezzsiniz (Türkiye için düşünmüyoruz bunu tabii ) Büyün bunlar toplumun düzeni içindir. Nasıl toplumda böyle yasalar, kaidelet, yönetmelikler var ise Evrende de vardır. Bunlardan bir taneside ışık hızıdır. Hiç bir cisim ışık hızına erişemez. Bir diğeri sıcaklık değeridir. Evrende şuan erişilebilen en yüksek sıcaklık değeri -270 santigrat derecedir. Çünkü -273 dereceye kimse ulaşamaz. Bir takım sınırlamalar vardır evrende. Işık hızı sabitesi, sıcaklık sabitesi gibi.
Bizim dünya ile olan münasebetimiz o kadar fazlaki, o kadar dünyevi olduk ki Dünya dışında, Evreni bırakalım, yakın bir uzaya baktığımız zaman bunlar bize çok uzakta bir gibi bir his uyandırıyor. Oysa bütün bir sistem belli bir bütünlük içersindedir, hiyareşik düzen içersinde çalışır. Yani dünyanın ve gezegenlerin etrafında uydular vardır. Uydular gezegen etrafında dolaşırlar, gezengeler güneş etrafında dolaşırlar. Güneş içinde bulduğumuz samanyolunun merkezinde dolaşır. Samanyolu süper bir galaktik sistemin etrafında dolaşır. Bütün bu sistem belli bir nokta etrafında döner. Benim yazmaya başladığım 23:07 saati çok geride kaldı. Şimdi çok ileriden geçiyoruz, uzayın derinliklerinden geçiyoruz, kademeden geçiyoruz. Ve uzayın geçtiği bir noktadan bir daha geçmiyoruz.
Alfo Center ışığının hızı bize 4,5 yılda geliyor. Ben 2009 senesinden bu yıldıza baktığım zaman onun hangi halini görüyorum? 2005 yılındaki halini görüyorum. Neden? Çünkü 2005 Yılında o yıldızdan çıkan ışınlar şimdi dünyamıza geldi ve ben mecburen onun 2005 yılındaki halini görüyorum. Diyelimki o yıldız 2006 senesinde patlamış olsa ben onu hala göreceğim Peki sistemi biraz daha uzaklaştıralım: Sirus yıldızı vardır. En parlak yıldızdır. 8 ışık yılı uzaklıktadır bize. Ben o yıldıza şimdi baktığım zaman Onun 2001 yılındaki halini görürüm.
Pekiii: Sirüs yıldızında bir gözlemci olsa, bir uzay adamı olsa, onunda çok güçlü teleskopları olsa ve dünyamıza baksa bizi görür mü? Hangi halimizi görür? Şimdiki halimizi mi görür? Ne zaman ki halimizi görür? 8 sene önceki halimizi görür. Mesela 8 yaşında olan bir çocuk ordan bakıldığı zaman dünya ya gelmemişti daha. Diyelim ki; Ben 60 yaşında bir adamım Bizden 60 ışık yılı uzaklıkta olan birisi Buraya baksaydı beni görmeyecekti. Peki bin yıl ışık yılı uzaklıkta olanlar bin yıl önceki halimizi görür. Yani; Yani Osmanlı İmparatorluğun kuruluş halini görecek. 3000 Yıl önceye baksa Mısır Firavunlarını görecek. Peki 1500 ışık yılı uzaklıkta olan bir yıldızdan ileri uygarlığa sahip gözlemci teleskoplarınla istanbulu görse, kimi görür? Fatih Sultan Mehmeti görecek. Burada krtik nokta şu: Fatih Sultan Mehmet'i gören o ileri uygarlığa sahip gözlemci Fatih sultan mehmet'i gerçek olarak mı görür? Hayal olarak mı? Yoksa bir imaj olarak mı görür? Sanal olarak mı? Fotoğraf plak'ı olarak mı gördü? Video olarak mı gördü, görüntü olarak mı gördü? Ne gördü? Fatih Sultan Mehmeti gerçek olarak gördü; Ama biz Fatih sultan Mehmet'i öldü biliyorduk? Fatih Sultan mehmet ölmedi? Nereye göre ölmedi? Bize göre öldü; Ama oraya göre ölmedi o yıldızdan bakana göre ölmedi; Çünkü bizde o yıldızda baktığımız zaman 500 sene önceki halini görürüz. Orada yaşayanlar var ise orada şimdi yaşayanları görmüyoruz biz. Zamanımızdan 500 sene önceki halini görüyoruz.
İşte bilim burada, bir noktada kalemi - kağıdı bırakıyor. O zaman şu soru soruluyor: "Ben neyim, ben kimim, ben niye buradayım? Ben nereye geldim? " değil mi? Bir takım böyle düşünürler var. Bu düşünürler bu konuya eğilmişler. Ve biraz mizahi tarzda bile söylemişler bunu. Bunlardan bir taneside Ömer Hayyam'dır. Biz onu sarhoş falan zannediyoruz: Ama batılılar onu çok büyük matematikçi ve çok büyük bilim adamı olarak görür. Aslında onun şiirlerinde söylemiş olduğu şarap aslında Alkollü içki değildir. Bütün bu evrene baktığımız zaman, Uzayın derinliklerine baktığımız zaman büyük bir heyecan duyarız, sonra şaşkınlığa uğrarız, sonra hayranlık duyarız, sonra çarpılırız-sarsılırız.. Ondan sonrada aşık oluruz. İşte aynı şekilde leyla ile mecnunun aşkı gibidir oda. Oda aşk. O nediyor biliyor musunuz? : "Eyy kör, bu yer, bu gök bu yıldızlar..Onu-bunu bırakta gönlünü hoş tut hoş!, bu yeniden kurulan evrende bir nefestir alacağın oda boştur boş" Yani niye boş diyor senin nefesin? Yahu sen kendini büyük bir insan zannediyorsun. Padişah olabilirsin, kumandan olabilirsin, hükümdar olabilirsin, sultan olabilirsin!, güzellik kraliçesi olabilirsin ama o anda senin rütben, şanın, şerefin, makamın hiç birşeyin önemi yok, çünkü bir süre sonra bak uzaydan bakıldığı zaman seni görmeyecekler.
Dolayısıyla burada büyük sufiler vardır, büyük bilginler...Onlar Ben demezler daima "biz" derler. "Biz fakir" derler. Büyük bir tevazu içersinde derler. Ve bu tevazu içersindede hiç bir zaman gurura kapılmazlar.
Başka bir düşünce adamı, ABD birleşik devletlerinden. Şimdi fransız filazof vardır, Dekart "Düşünüyorum, o halde varım" oda diyor ki, (ABD'li düşünür) : "Evren düşündüğün için vardır" Dekart "Düüşünüyorum o halde varım" diyor. Öbürü ise "Evren düşündüğün için vardır" diyor. Bu nedemek? Evrenin düşünmesi ne demek? ; Evren dediğimiz maddi alemlerin bir araya geldiği topluluk şuurludurda ondan. Onlarında bir idraki vardır. Dolayısıyla bizim bu evreni durgun, sessiz, sakin bir ortam olarak düşünmemiz lazım.
"Evrenin yaratılışı kaç saniye sürmüştür?"
böyle bir soru daha ile karşılaştım arşivlerde. 10 üzeri -43 saniye diye bir birimi var. Evrende bu saniyeden daha düşük bir saniye yoktur. Biliyorsunuz 100 Metreti 10 SN'nin altında koşuyorlar artık. Bir saniyenin On binde bini bir fotoğraf makinası, diyafram anında açılır kapılır ve yre düşen bir damlanın suya düştüğü andan sudan çıkardığı parçacıklar görülür orada. Saniyenin On binde bini? Ne müthiş değil mi? Saniyenin milyonda birini şimdilik hiç bir cihaz ölçememiştir; Ama teorik hesaplar neticesinde bilim adamları bize efsaneler kadar güzel, masallar kadar heyecanlı, destanlar kadar sürükleyici olayları anlatıyorlar. Bu olay Binbang'dır. Evrenin başlangıcıdır. Bunu Büyük patlama olarak bizim dilimize çeviriyoruz; Ancak buna binbang demeniz gerekmiyor. Buna başka birşeyde diyebilirsiniz. Fasa fisoda diyebilirsiniz. Yani ne derseniz deyin.
"Bingbang adını verdiğimiz nerdeyse 0 yarı çaplı bir madde ve enerjiden sonsuz sıcaklıktan oluşan, giderek genişleyen bu oluşumun nekadarını, nasıl açıklayabiliyoruz, ne kadarını ve neyi anlamış durumdayız? Uçsuz bucaksız Kozmozda kaplıdığımız alan belkide okyanusta bir damla mikro alemiylede, makro alemiylede"...
Şöyle bir yorum gördüm nette dolaşırken. Doğru bir tasvir. Makro ve mikro alem birbirinden ayrılımaz. Büyük patlama diye okuyucuların aklında sanki patlama olmuş gibi bir kavram oluşuyor. Böyle bir patlama yok. Zaten orda bir dinamik yok yani. Patlayacak her hangi bir şey yok. Böyle bir şey olamaz. Patlayan bir şey yok aslında. Ama şu var, şu bir gerçek artık: Bugün evrenin yaşının 14 Milyar yıl olduğu kesin olarak, hatta 13.7 milyar olduğu kesin olarak saptanmıştır. Bunda hiçbir tereddüt yoktur. Madem ki evrenin bir ömrü var, yaşı var o halde onun bir başlangıcı vardır. Şimdi biz Evrenin başlangıcına bir yaratılış adını veriyoruz. Bunu ben kendimden söylüyor değilim. Bunun bilimsel ismi Cry of the Universyt'dir. Buna yartılış demek lazım gelir. Buna oluşumdur, buluşumdu, iletişimdi, meydana gelişti bu vukuattı falan diyemeyiz: Çünkü yartılış demek yoktan varlığa geçiş demektir. Binbang'dan önce diyelim mesela. Hiç birşey yok. Zaman yok, mekan yok, kütle yok, enerji yok, madde yok, boyut yok fakat birden bire 10 Üzeri -43 saniye içersinde bir enerji patlaması aslında öyle değil ama biz öyle diyelim. Bir enerji çıkışı var. Bu enerji Einstein'in denklemlerine göre maddeye dönüşüyor, madde anti maddeye dnüşüyor ve böylece aradan 1 milyon yıl geçtikten sonra ancak helyum atomları ve hidrojen atomları meydana geliyor. Daha dünya falan orta yerde yok. Güneş yok, güneş sistemi yok, yıldızlar yok, galaksiler yok sadece Hidrojen ve helyum var. Hidrojen ve Helyumdan da yıldızlar parlamaya başlıyor. Çünkü hidrojenin helyuma dönüşme neticesinde bir parlama ortaya çıkıyor.
"Evrenin yaratılışı kuranda nasıl geçiyor?"
Kuranda yasin suresinin 80. Ayetinde geçiyor. "Birşeyin olmasını murad ettiği zaman yüce Allah o şeye 'ol' der oda oluverir. " Künve yekün demektir. Kuran bunu söylüyor ama bizim Kutsal kitabımız: Aynı zamanda incilde bunu söylüyor. Diyorki ilk ayetlerinde: "Ve Tanrı ışık olsun dedi, ışık oldu" Siz bu ışığa Işık demeyinde Nur deyin, bütün mesele hal olur. Benim söylemek istediğim Enerjide Nur'dur. Ve bu Nurda aslında ve esasında Hz.Peygamberin Nurudur. Bakın diyor ki Ömer Hayyam: "Evrenin sırlarını ne sen bilirsin, ne de ben, Bu muaamma harfini ne sen okuyabilirsin ne de ben. Perdenin bu yüzünde senin, benim dedikodularım var, perde kalkarsa ne sen kalırsın, ne de ben"
Bu perde değdiğimiz şey bütün bu evrendir. Uzaydır, kainattır. Ve bu Kainatta ki bütün cisimler bütün unsurlar izafi değerler içersindedir. Büyüklük, küçüklük, renklilik,renksizlik Şimdi izafi deyince aklıma mevlana geldi. "Güneşin nuru Renge esir olunca bir musa öbür musayla savaşabilir" diyor Hz.Mevlana. gel işin içinden çık bunu anla Bunu anlatmak uzun olabilir. Siz yorum yapın
Bu yorum üzerine Hz.Mevlana diyor ki "Bir musa öbür musayla savaşabilir" aslında bir musayla savaşa giren firavundur. Ama öbür tarafa döndüğümüz zaman, teklik alemine gittiğimiz zaman saavaş yoktur, hepsi birliktir. Birlik ve bütünlük içersindedir.
"Uzaylılar varmıdır peki?" Biraz sorular soruyorum arşivlerden..
Ben buna inanmıyorum. Çünkü benim inanmam için buna kanıt lazım. Böyle bir kanıt yok. (Kanıt olarak Ufolar gidiyor geliyor onları söylüyorlar) Bakınız yazdığım gibi en yüksek hız ışık hızıdır. Bu ışık hıza kimse erişemez. Işık hızına erişemesin, çok büyük bir hızla gelsin. İnsan vücuduunn, bünyesinin kaldıramayacağı bir hızla. Saniyede 250 Bin KM ile gitsin. Dünyanın çevresini 3 saniyede dönsün. Böyle bir hıza sahip olan ileri uygarlık nereden gelecek? bizden uzaktan bir yerden gelecek. En yakın Alfocenter. Işığı bize 4.5 Yılda geliyor. 4,5 yılda ışık hızıyla geliyor. Bu adamların gelmesi için en aşağı bir 40 sene falan gelmesi lazım. 40 sene gelecek, bize merhaba nasılınız iyi misiniz diyecek ve sonra tekrar dönecek. Var mı böyle bir şeY?
"Bizden başka bir canlı var mı?"
Bakınız biyolojik olarak düşündüğünüz takdirde şuanda yer yüzünde bütün canlılarda karbon var. Yani bildiğimiz kömür ya da elmas. 2) su. Bu ikisi çok önemli. Bu ikisinden başka çevre şartları olması lazım. Biyosfer, ekosistem, atmosfer, basınç, nem, rutubet, sıcaklık artı bide 50 derece -50 dereceler arasında bir dar alanda ancak karbon ile yaşayan insanlar, suyla yaşyan insanlar hayatını devam ettirebilir. Ve evrende karbon bulunamadı. Ufak tefek meteoorlardan bulundu ama çok az miktarda. Bir iddia var: "karbon olmasında, silikon olsun " Silikon maddesi ile imal edilen canlı bize benzemez. Bize benzemediğine göre ona nasıl bir canlı niteliği kazandırırız o münakaşa konusu.
Güneş hakkında bilgi vereyim: Siz sokağa çıkıp Gscimbom ailesi olarak bir anket yapsanız. "Güneş enerjisini nerden alır" deseniz 100 kişiden doğru cevap alamazssınız. Güneşteki enerji nedir? Orda odunmu var? Kümür mü var? petrol mü var? Doğalgaz mı var? Hiç biri yok gayet tabii Peki ne var? hidrojen atomlarının helyum atomlarına dönüşmesi var. saniyede bir salise 670 Milyon Ton hidrojen helyuma dönüşüyor. 665 Milyon tona dönüşüyor. Araya kalan, açığa çıkan 5 Milyon ton madde miktarı enerjiye dönüşüyor ve enerji geliyor. Biz bunun ancak 2 Milyonda birini alıyoruz. Bu kadarı bize kafi geliyor. Güneşte şimdiye kadar harcanan kütle miktarı dünyamızın sadece 100 katı kadar. Güneş aslında küçük sayılan bir yıldızdır. Güneşten daha büyük kütlede yıldız olduğu takdirde bir süre gelir yakıtını tüketir. Yakıtı bittiği anda hidrojen biter. Hidrojen bittiği anda kendi içine büzüşmeye başlar. Büzüşmeye başladığı anda büyük bir sıkışma haline gelir. Bu sıkışmada basınç artar ve artan basınç nediyle Bütün Elektronlar çekirdeğe yüklenir ve bu yıldız notron yıldızı haline gelir. Ve sonradan kara delik haline gelir. O kadar büyük çekim gücü vardır ki kütle çok büyük olduğu için etrafında ne varsa hepsini silip süpürür. Yaklaşık 100 sene astronomi çok statik bir durumdaydı sadece gökyüzü inceleniyordu. Sonra 1930 senesinde evrenin genişlediği ispatlandı. 65 senesinde izopratik evren dediğimiz -270 derecelik bir ışık keşfetildi buradan evrenin yaratılmış olduğu kanıtları ortaya çıktı.
"2012'de hayat bitecek mi?"
Bakınız bu gibi rivayetleri çok duydum ki: 1950 senesinde kıyamet kopacaktı. Olmadı 57 senesinde olmadı 62 senesinde olmadı 72 senesinde. Diyorlar: Bunun sebebi maya takvimin bitmesine dayanıyor. Maya takvimi bitse ne olack? bitmese ne olacak. Mayalar M.Ö 1000 sene önce kim bilir kaç bin sene önce bir uygarlık diyorlar. Olabilir. Bir takım fikirlerin bugün için bile çarpıcı olduğu konusunda hem fikiriz doğru. O takvim bitse kainat at üstmü oalcak? kıyamet kopacak? veya bir geezegenn çarpışmasına mı uğrayacağız biz? Bakınız şuanda yer yüzünde, radarların, radyo teleskopların her tarafı tarıyor. Uzayın en köşelerine kadar biz artık görebiliyoruz. ABD' de dünyanın en büyük optik teleskopu inşaa edildi. O kadar çok uzay aracı var, hepsinin dededtörleri var, algılayıcıları var, uzaktan algılama metodları var. Aletler var, aygıtlar var, optikler var. Bunların hiç birinimi görmüyor foton kuşağı, bunların hiç birinimi görmüyor bilmem ne adında verdikleri gezegeni? Bütün bunlar spekelasyon ve rivayete dayalı. Bunlar şehir efsanesi ..
Bilim olarak o kadar güzel şey var ki...Böyle falcılıkla size o kadar para gelecek veya iyi bir müjde gelecek gibi bir takım iskambil falı açmakla hiç bir yere varamayız. Onun yerine astronomi öğrenin. Benim dalımın çok farklı olmasına karşı öğrenmek için bayağı uğraş verdim
"Ruhun yolculuğunu tespit eden teknolojiye ulaşamadığımıza göre, ruhun ışık hızını aşamadığını iddia edebilir miyiz?"
Şimdi eğer; "geniş kağıtları boşlukta simsiyah açılan ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan....." dediğine göre Yahya Kemal bu aslında birazda ölümü anlatıyor demektir. Ölüm anında meşhur alman Göthe şunu söylemiş: "Son nefeslerimde ışık görüyorum, ışık görüyorum" şimdi ölüm anını inceleyen doktorlar böyle bir ışık gördüğünü söylüyorlar. Kimse yaşamadığı için bilmez. Ruh bedene girmiş manevi bir yapı oldğuna göre değil ışık hızı daha gerçek olarak karşımızdadır. Çünkü maddesel olan ışık hızına erişemez. Maddesi ötesi mutlaka erişlir.
"Işık hızına ulaşan bir araç geliştirilirse zaman yolculuğuna mümkün olur mu?"
Olur: Ama çok büyük tehlikesi vardır. Işık hızyıla gider, geri döner. Bir bakarki çocuğu kendisinden daha yaşlı olmuş Buna ışığın hızındandan önce hareket ettiği zaman Amacına ulaşmadan yolca önce çıkmak diyorlar buna. Yani çıkıyosun bütün evreni dolaşıyorsun geliyorsun bir bakıyorsun ki kendin daha yeni çıkıyorsun . Karmaşık bir şey. Ama şunu söyleyeyim: Çok hızla hareket eden bir uzay aracında zaman yavaşlar. Bütün formüller, denklemler, teoriler buunun doğruluğunu gösteriyor. Bu doğru. Fantezi değil, şehir efsanesi değil Çünkü onun için zaten ışık hızına erişmek mümkün değil diyorum. Onun için ışık hızında bir limit var, sınır var. Bu limite ulaşamayız diyorum. "Işık hızına ulaşılamayacak (Nokta)" maddeye cisim ulaşamaz. Ne kadar güzel bir kanun değil mi? hepimiz böyle bu kanunun dışına çıkamıyoruz. Bu takım böyle evrende yasalar var. Ve biz yasalara bu şekilde bağlıyız. Buda bizim için iyi aslında Doğru olan bu. Yanlış olsaydı her şey Allak bullak olurdu, kaos ortamı olurdu. Zaten evren demek Kozmoz demektir. Kozmoz demek düzen demektir, ahenk demektir, harikalar harikası demek.
Şöyle bitireyim (ABD'li bir düşünür)
" Gökyüzünden ve yeryüzüden önce hayal meyal kurumuş bir şey var. Sessizlikte ve boşlukta.. Öylece duruyor ve değişmiyor. Dönüp dolaşıyor: Ama yorgun düşüyor. Dünyanın anası olabilir. Adını bilmiyorum. Derme-çatma bir isim arıyorum ona. SOnuçta ona büyük diyorum. Büyük olunca aramızda bulunmuyor, bulunmayacınca uzaklarda var oluyor. uzaklarda var olunca içimizde yaşıyor"
...
Işık hızından bahsetmek istiyorum: Acaba önümüzdeki ışık yılı ötelerinden, yıldızların kenarılarından, köşelerinden olan ıssız-bucaksız evrende bazı bize benzeyen varlıklar var mı?
1977 senesinde sıcak yaz günü, ABD birleşik devletlerinden kenevır uzay üssünden uzaya bir uzay aracı fırlatılmıştır. Bu uzay aracının ismi gezgin adını alıyor. İnsanlık tarihinde ilk kez, uzay aracı insansız olarak güneş sisteminin dışına çıkacak ve güneş sistemi dışında eğer mümkünse başka galaksilere gidecek. O galaksilerde bizden daha ileri düzeyde bir uygarlık var ise bur uygarlığa bizim dünya adını verdiğimiz bir gezegenin üzerinde yaşadığımızı belli edecek bir takım işaretler, paklar, kontlar ve plakalar kurdular. O gezgin uzay aracı hala devam etmektedir. Aradan 30 küsür sene geçti şuanda 16 milyar KM ötede dünyadan. Ve bunun ışık yılı olarak değeride 15-16 yıl ışık saati uzaklığında. Hoyece(Gezgin) uzay aracı yoluna devam edecek. Saatte 60 KM hızla hareket ediyor. Eğer dünyada önümüzdeki günlerde, aylarda Vesaire. Büyük bir felaket olursa.. Mesela insalık kendi kendini yok edecek bir nükleer savaşa girerse veya dünya dışından bir gökcismi meteoor dünyayı ikiye ayırırsa bütün yaşam biterse hoyece uzay aracı hala devam edecek Bizden hiç habersiz. Adete sonsuz okyanusun derinliklerinde yüzün küçük bir şişe gibi devam edecek. Yirmi bin Üç yüz dokuz sene sonra Güneşten bir ışık saati kadar uzakta olacak. 26262 yılında hourt topluğu bulutu denen yıldızların arasına dalış yapacak. Ve zamanımızdan bir milyon yıl sonra Hoyece güneş sisteminden 50 yıl ışık sistemi kadar uzaklıkta olacak. Yabancı bir gölge gibi yolculuğa devam edecek. Arkadaşlar o Hoceye uzay aracından alınmış seslerde vardır. 55 yabancı ses. Uzayda bir takım ileri derecede uygarlıklar var ise Onlar o sesleri açtığı zaman güneş sistemine dair, dünya güneş sistemine ait bir sesler olduğunu anlayacaktır.
Muhammed İkbal bir sözü vardır: "İnsana sabilere kainat, Kainata sığamayanada insan derim" çünkü: Yer yüzünde doğdumuz günden beri bu zamana kadar alıştığımız bütün ölçü birimlerini unutmadan uzayı tam olarak anlamak, kavrayabilmek, anlatabilmek , idrak edebilmek ve bilinçle değerlendirmek mümkün değildir. Dünyada kullandığımız bütün ölçü birimlerini bir tarafa bırakırız. Çünkü orada hızlar başkadır, enerjiler başkadır, orada kütleler başkadır, ağırlıklar başkadır, orada mekan başkadır, herşey ötekidir, başkadır. Mesela dünya üzerinde bir nokta düşünelim, bu nokta yerin çok sayıda bir araya getirirseniz bu çizgi olur. Çizginin iki uçlarını birleştirirseniz bu bir Alan olur. Alana yükseklik ilave ederseniz hacim olur. Hacimde koordinat sistemlerine geçilir, koordinat sistemlerinden de mekana geçilir, mekandan da zaman geçilir ve aynı zamanda enerjiye geçilir. O zaman şu soru ortaya çıkar. Zaman ve mekan nasıl bir uygulama olabilir? Bizim dünyamızda değiştirmiz zaman ile bu bizden çok uzak galaksilerde veya yıldız sistemlerinde zaman nasıl akar? Veya bize oradan bakan bir gözlemci olsa bizim hangi halimizi, kaç yaşında olduğumuzu görür? yanii...
Şimdi şöyle bir soru soralım: Falcılar, medyumcular sana birşey olacağını söylüyorlar, ilerisi ile ilgili sana bir bilgi veriyorlar: Fakat kader diye denen birşey var. Kimisi çıkyor diyorki işte: Düşünceyle (Sıkrıt falan gibi) kaderinizi değiştirebilirsiniz diyor. Öteki taraftan alın yazısı var. Ondan sonra Bu yaşamdamıyız? Biz bir matriks miyiz? Bu medyumlar ileriden bu haberi nasıl alıyorlar? Değiştirilbilecekse ve bu yaşanmışssa o zaman niye yaşıyorsun?
Medyum demek ilersini bilmek demektir. İlersini hiç bir kimse bilemez. Bu kesin. O halde medyumlar napıyor? Mesela ; Mevcut olan verilerden istifade ederek, tıpkı ekonomistler gibi, tıpkı istatiksçiler gibi iliriye yönelik bir projeksiyon yapıyorlar. Elimizde mevcut bir veri var. Misal: Bugün için istatiksçiler dünyanın 2020 senesinde kaç milyar olacağını bilyorlar, söylüyorlar. Ama birisi size gelirse, derse ki: Şu gün, şu saatte şöyle bir misafirin gelecek, onunla oturacak konuşacaksın bunları olasılıklar içersinde inceliyorlar. Bunları yazmakla bitmez. İtibar etmemek lazım.
Şunu soruyorlar, söylüyor hep: 2040 yılından şuana kadar gelen bir takım insanlarında aramızda olduğuna dair bir söylemde bulunuyorlar. Genellikle seminer veriyorlar bunlar için.
Onların uzay gelmesi gerekiyor ve uzay aracı ile gelmeleri gerkeiyor Bakınız 80 sene sonra hoyecer uzay aracının hızı saatte 60 bin KM'dir. Biz Ankaradan - İstanbula saatte 700 Km hızla geliyoruz Onun hızı saatte 60 Km. Bu şu demektir: Ekvator çevresini yaklaşık 1 saatten az bir sürede döner demektir?
"Gözün gördüğü ışık hızını ulaşabilirsek daha önce gerçekleşmiş olaylarada ulaşır mıyız? kuran'da da belirtildiği üzere seste hiç kaybolmadan uzayda yol almaktadır. Nasa bunun için araştırma yapmıştır. Uzayda yıllar öncesine ait ses kayıtlarını bulabilmiştir. "
Diye bir soruyla karşılaştım arşivlerde. Biz biliyoruz ki: Işığın evren belli sabit aşılamaz bir değeri vardır. Bu değer Saniyede Üç yüz bin KM'dir. Buna hiç bir cisim ulaşamaz. Yani ben falanca ışık hızıyla gideyimde, sonra öbür gezegene geçeyimde noluyor ne bitiyor diye bir düşünce olamaz. Çünkü: Işık hızına yetişme sırasında, insanın veyaz bir aracın yada uzay aracının ya da füzenin kütlesi sonsuza ulaşır. Sonsuz kütle ne demek? Evren büyüklüğü demek. Buradan şuraya gelmek istiyorum: Evrende bir takım sabiteler var, sınırlamalar var, limitelr var. Bu sınırlamalarda tıpkı toplumda olduğu gibi yasalar hakimdir. Mesela siz istediğiniz zaman trafikte ters yoldan gidemezssiniz. Kırmızı ışıkta geçemezzsiniz (Türkiye için düşünmüyoruz bunu tabii ) Büyün bunlar toplumun düzeni içindir. Nasıl toplumda böyle yasalar, kaidelet, yönetmelikler var ise Evrende de vardır. Bunlardan bir taneside ışık hızıdır. Hiç bir cisim ışık hızına erişemez. Bir diğeri sıcaklık değeridir. Evrende şuan erişilebilen en yüksek sıcaklık değeri -270 santigrat derecedir. Çünkü -273 dereceye kimse ulaşamaz. Bir takım sınırlamalar vardır evrende. Işık hızı sabitesi, sıcaklık sabitesi gibi.
Bizim dünya ile olan münasebetimiz o kadar fazlaki, o kadar dünyevi olduk ki Dünya dışında, Evreni bırakalım, yakın bir uzaya baktığımız zaman bunlar bize çok uzakta bir gibi bir his uyandırıyor. Oysa bütün bir sistem belli bir bütünlük içersindedir, hiyareşik düzen içersinde çalışır. Yani dünyanın ve gezegenlerin etrafında uydular vardır. Uydular gezegen etrafında dolaşırlar, gezengeler güneş etrafında dolaşırlar. Güneş içinde bulduğumuz samanyolunun merkezinde dolaşır. Samanyolu süper bir galaktik sistemin etrafında dolaşır. Bütün bu sistem belli bir nokta etrafında döner. Benim yazmaya başladığım 23:07 saati çok geride kaldı. Şimdi çok ileriden geçiyoruz, uzayın derinliklerinden geçiyoruz, kademeden geçiyoruz. Ve uzayın geçtiği bir noktadan bir daha geçmiyoruz.
Alfo Center ışığının hızı bize 4,5 yılda geliyor. Ben 2009 senesinden bu yıldıza baktığım zaman onun hangi halini görüyorum? 2005 yılındaki halini görüyorum. Neden? Çünkü 2005 Yılında o yıldızdan çıkan ışınlar şimdi dünyamıza geldi ve ben mecburen onun 2005 yılındaki halini görüyorum. Diyelimki o yıldız 2006 senesinde patlamış olsa ben onu hala göreceğim Peki sistemi biraz daha uzaklaştıralım: Sirus yıldızı vardır. En parlak yıldızdır. 8 ışık yılı uzaklıktadır bize. Ben o yıldıza şimdi baktığım zaman Onun 2001 yılındaki halini görürüm.
Pekiii: Sirüs yıldızında bir gözlemci olsa, bir uzay adamı olsa, onunda çok güçlü teleskopları olsa ve dünyamıza baksa bizi görür mü? Hangi halimizi görür? Şimdiki halimizi mi görür? Ne zaman ki halimizi görür? 8 sene önceki halimizi görür. Mesela 8 yaşında olan bir çocuk ordan bakıldığı zaman dünya ya gelmemişti daha. Diyelim ki; Ben 60 yaşında bir adamım Bizden 60 ışık yılı uzaklıkta olan birisi Buraya baksaydı beni görmeyecekti. Peki bin yıl ışık yılı uzaklıkta olanlar bin yıl önceki halimizi görür. Yani; Yani Osmanlı İmparatorluğun kuruluş halini görecek. 3000 Yıl önceye baksa Mısır Firavunlarını görecek. Peki 1500 ışık yılı uzaklıkta olan bir yıldızdan ileri uygarlığa sahip gözlemci teleskoplarınla istanbulu görse, kimi görür? Fatih Sultan Mehmeti görecek. Burada krtik nokta şu: Fatih Sultan Mehmet'i gören o ileri uygarlığa sahip gözlemci Fatih sultan mehmet'i gerçek olarak mı görür? Hayal olarak mı? Yoksa bir imaj olarak mı görür? Sanal olarak mı? Fotoğraf plak'ı olarak mı gördü? Video olarak mı gördü, görüntü olarak mı gördü? Ne gördü? Fatih Sultan Mehmeti gerçek olarak gördü; Ama biz Fatih sultan Mehmet'i öldü biliyorduk? Fatih Sultan mehmet ölmedi? Nereye göre ölmedi? Bize göre öldü; Ama oraya göre ölmedi o yıldızdan bakana göre ölmedi; Çünkü bizde o yıldızda baktığımız zaman 500 sene önceki halini görürüz. Orada yaşayanlar var ise orada şimdi yaşayanları görmüyoruz biz. Zamanımızdan 500 sene önceki halini görüyoruz.
İşte bilim burada, bir noktada kalemi - kağıdı bırakıyor. O zaman şu soru soruluyor: "Ben neyim, ben kimim, ben niye buradayım? Ben nereye geldim? " değil mi? Bir takım böyle düşünürler var. Bu düşünürler bu konuya eğilmişler. Ve biraz mizahi tarzda bile söylemişler bunu. Bunlardan bir taneside Ömer Hayyam'dır. Biz onu sarhoş falan zannediyoruz: Ama batılılar onu çok büyük matematikçi ve çok büyük bilim adamı olarak görür. Aslında onun şiirlerinde söylemiş olduğu şarap aslında Alkollü içki değildir. Bütün bu evrene baktığımız zaman, Uzayın derinliklerine baktığımız zaman büyük bir heyecan duyarız, sonra şaşkınlığa uğrarız, sonra hayranlık duyarız, sonra çarpılırız-sarsılırız.. Ondan sonrada aşık oluruz. İşte aynı şekilde leyla ile mecnunun aşkı gibidir oda. Oda aşk. O nediyor biliyor musunuz? : "Eyy kör, bu yer, bu gök bu yıldızlar..Onu-bunu bırakta gönlünü hoş tut hoş!, bu yeniden kurulan evrende bir nefestir alacağın oda boştur boş" Yani niye boş diyor senin nefesin? Yahu sen kendini büyük bir insan zannediyorsun. Padişah olabilirsin, kumandan olabilirsin, hükümdar olabilirsin, sultan olabilirsin!, güzellik kraliçesi olabilirsin ama o anda senin rütben, şanın, şerefin, makamın hiç birşeyin önemi yok, çünkü bir süre sonra bak uzaydan bakıldığı zaman seni görmeyecekler.
Dolayısıyla burada büyük sufiler vardır, büyük bilginler...Onlar Ben demezler daima "biz" derler. "Biz fakir" derler. Büyük bir tevazu içersinde derler. Ve bu tevazu içersindede hiç bir zaman gurura kapılmazlar.
Başka bir düşünce adamı, ABD birleşik devletlerinden. Şimdi fransız filazof vardır, Dekart "Düşünüyorum, o halde varım" oda diyor ki, (ABD'li düşünür) : "Evren düşündüğün için vardır" Dekart "Düüşünüyorum o halde varım" diyor. Öbürü ise "Evren düşündüğün için vardır" diyor. Bu nedemek? Evrenin düşünmesi ne demek? ; Evren dediğimiz maddi alemlerin bir araya geldiği topluluk şuurludurda ondan. Onlarında bir idraki vardır. Dolayısıyla bizim bu evreni durgun, sessiz, sakin bir ortam olarak düşünmemiz lazım.
"Evrenin yaratılışı kaç saniye sürmüştür?"
böyle bir soru daha ile karşılaştım arşivlerde. 10 üzeri -43 saniye diye bir birimi var. Evrende bu saniyeden daha düşük bir saniye yoktur. Biliyorsunuz 100 Metreti 10 SN'nin altında koşuyorlar artık. Bir saniyenin On binde bini bir fotoğraf makinası, diyafram anında açılır kapılır ve yre düşen bir damlanın suya düştüğü andan sudan çıkardığı parçacıklar görülür orada. Saniyenin On binde bini? Ne müthiş değil mi? Saniyenin milyonda birini şimdilik hiç bir cihaz ölçememiştir; Ama teorik hesaplar neticesinde bilim adamları bize efsaneler kadar güzel, masallar kadar heyecanlı, destanlar kadar sürükleyici olayları anlatıyorlar. Bu olay Binbang'dır. Evrenin başlangıcıdır. Bunu Büyük patlama olarak bizim dilimize çeviriyoruz; Ancak buna binbang demeniz gerekmiyor. Buna başka birşeyde diyebilirsiniz. Fasa fisoda diyebilirsiniz. Yani ne derseniz deyin.
"Bingbang adını verdiğimiz nerdeyse 0 yarı çaplı bir madde ve enerjiden sonsuz sıcaklıktan oluşan, giderek genişleyen bu oluşumun nekadarını, nasıl açıklayabiliyoruz, ne kadarını ve neyi anlamış durumdayız? Uçsuz bucaksız Kozmozda kaplıdığımız alan belkide okyanusta bir damla mikro alemiylede, makro alemiylede"...
Şöyle bir yorum gördüm nette dolaşırken. Doğru bir tasvir. Makro ve mikro alem birbirinden ayrılımaz. Büyük patlama diye okuyucuların aklında sanki patlama olmuş gibi bir kavram oluşuyor. Böyle bir patlama yok. Zaten orda bir dinamik yok yani. Patlayacak her hangi bir şey yok. Böyle bir şey olamaz. Patlayan bir şey yok aslında. Ama şu var, şu bir gerçek artık: Bugün evrenin yaşının 14 Milyar yıl olduğu kesin olarak, hatta 13.7 milyar olduğu kesin olarak saptanmıştır. Bunda hiçbir tereddüt yoktur. Madem ki evrenin bir ömrü var, yaşı var o halde onun bir başlangıcı vardır. Şimdi biz Evrenin başlangıcına bir yaratılış adını veriyoruz. Bunu ben kendimden söylüyor değilim. Bunun bilimsel ismi Cry of the Universyt'dir. Buna yartılış demek lazım gelir. Buna oluşumdur, buluşumdu, iletişimdi, meydana gelişti bu vukuattı falan diyemeyiz: Çünkü yartılış demek yoktan varlığa geçiş demektir. Binbang'dan önce diyelim mesela. Hiç birşey yok. Zaman yok, mekan yok, kütle yok, enerji yok, madde yok, boyut yok fakat birden bire 10 Üzeri -43 saniye içersinde bir enerji patlaması aslında öyle değil ama biz öyle diyelim. Bir enerji çıkışı var. Bu enerji Einstein'in denklemlerine göre maddeye dönüşüyor, madde anti maddeye dnüşüyor ve böylece aradan 1 milyon yıl geçtikten sonra ancak helyum atomları ve hidrojen atomları meydana geliyor. Daha dünya falan orta yerde yok. Güneş yok, güneş sistemi yok, yıldızlar yok, galaksiler yok sadece Hidrojen ve helyum var. Hidrojen ve Helyumdan da yıldızlar parlamaya başlıyor. Çünkü hidrojenin helyuma dönüşme neticesinde bir parlama ortaya çıkıyor.
"Evrenin yaratılışı kuranda nasıl geçiyor?"
Kuranda yasin suresinin 80. Ayetinde geçiyor. "Birşeyin olmasını murad ettiği zaman yüce Allah o şeye 'ol' der oda oluverir. " Künve yekün demektir. Kuran bunu söylüyor ama bizim Kutsal kitabımız: Aynı zamanda incilde bunu söylüyor. Diyorki ilk ayetlerinde: "Ve Tanrı ışık olsun dedi, ışık oldu" Siz bu ışığa Işık demeyinde Nur deyin, bütün mesele hal olur. Benim söylemek istediğim Enerjide Nur'dur. Ve bu Nurda aslında ve esasında Hz.Peygamberin Nurudur. Bakın diyor ki Ömer Hayyam: "Evrenin sırlarını ne sen bilirsin, ne de ben, Bu muaamma harfini ne sen okuyabilirsin ne de ben. Perdenin bu yüzünde senin, benim dedikodularım var, perde kalkarsa ne sen kalırsın, ne de ben"
Bu perde değdiğimiz şey bütün bu evrendir. Uzaydır, kainattır. Ve bu Kainatta ki bütün cisimler bütün unsurlar izafi değerler içersindedir. Büyüklük, küçüklük, renklilik,renksizlik Şimdi izafi deyince aklıma mevlana geldi. "Güneşin nuru Renge esir olunca bir musa öbür musayla savaşabilir" diyor Hz.Mevlana. gel işin içinden çık bunu anla Bunu anlatmak uzun olabilir. Siz yorum yapın
Bu yorum üzerine Hz.Mevlana diyor ki "Bir musa öbür musayla savaşabilir" aslında bir musayla savaşa giren firavundur. Ama öbür tarafa döndüğümüz zaman, teklik alemine gittiğimiz zaman saavaş yoktur, hepsi birliktir. Birlik ve bütünlük içersindedir.
"Uzaylılar varmıdır peki?" Biraz sorular soruyorum arşivlerden..
Ben buna inanmıyorum. Çünkü benim inanmam için buna kanıt lazım. Böyle bir kanıt yok. (Kanıt olarak Ufolar gidiyor geliyor onları söylüyorlar) Bakınız yazdığım gibi en yüksek hız ışık hızıdır. Bu ışık hıza kimse erişemez. Işık hızına erişemesin, çok büyük bir hızla gelsin. İnsan vücuduunn, bünyesinin kaldıramayacağı bir hızla. Saniyede 250 Bin KM ile gitsin. Dünyanın çevresini 3 saniyede dönsün. Böyle bir hıza sahip olan ileri uygarlık nereden gelecek? bizden uzaktan bir yerden gelecek. En yakın Alfocenter. Işığı bize 4.5 Yılda geliyor. 4,5 yılda ışık hızıyla geliyor. Bu adamların gelmesi için en aşağı bir 40 sene falan gelmesi lazım. 40 sene gelecek, bize merhaba nasılınız iyi misiniz diyecek ve sonra tekrar dönecek. Var mı böyle bir şeY?
"Bizden başka bir canlı var mı?"
Bakınız biyolojik olarak düşündüğünüz takdirde şuanda yer yüzünde bütün canlılarda karbon var. Yani bildiğimiz kömür ya da elmas. 2) su. Bu ikisi çok önemli. Bu ikisinden başka çevre şartları olması lazım. Biyosfer, ekosistem, atmosfer, basınç, nem, rutubet, sıcaklık artı bide 50 derece -50 dereceler arasında bir dar alanda ancak karbon ile yaşayan insanlar, suyla yaşyan insanlar hayatını devam ettirebilir. Ve evrende karbon bulunamadı. Ufak tefek meteoorlardan bulundu ama çok az miktarda. Bir iddia var: "karbon olmasında, silikon olsun " Silikon maddesi ile imal edilen canlı bize benzemez. Bize benzemediğine göre ona nasıl bir canlı niteliği kazandırırız o münakaşa konusu.
Güneş hakkında bilgi vereyim: Siz sokağa çıkıp Gscimbom ailesi olarak bir anket yapsanız. "Güneş enerjisini nerden alır" deseniz 100 kişiden doğru cevap alamazssınız. Güneşteki enerji nedir? Orda odunmu var? Kümür mü var? petrol mü var? Doğalgaz mı var? Hiç biri yok gayet tabii Peki ne var? hidrojen atomlarının helyum atomlarına dönüşmesi var. saniyede bir salise 670 Milyon Ton hidrojen helyuma dönüşüyor. 665 Milyon tona dönüşüyor. Araya kalan, açığa çıkan 5 Milyon ton madde miktarı enerjiye dönüşüyor ve enerji geliyor. Biz bunun ancak 2 Milyonda birini alıyoruz. Bu kadarı bize kafi geliyor. Güneşte şimdiye kadar harcanan kütle miktarı dünyamızın sadece 100 katı kadar. Güneş aslında küçük sayılan bir yıldızdır. Güneşten daha büyük kütlede yıldız olduğu takdirde bir süre gelir yakıtını tüketir. Yakıtı bittiği anda hidrojen biter. Hidrojen bittiği anda kendi içine büzüşmeye başlar. Büzüşmeye başladığı anda büyük bir sıkışma haline gelir. Bu sıkışmada basınç artar ve artan basınç nediyle Bütün Elektronlar çekirdeğe yüklenir ve bu yıldız notron yıldızı haline gelir. Ve sonradan kara delik haline gelir. O kadar büyük çekim gücü vardır ki kütle çok büyük olduğu için etrafında ne varsa hepsini silip süpürür. Yaklaşık 100 sene astronomi çok statik bir durumdaydı sadece gökyüzü inceleniyordu. Sonra 1930 senesinde evrenin genişlediği ispatlandı. 65 senesinde izopratik evren dediğimiz -270 derecelik bir ışık keşfetildi buradan evrenin yaratılmış olduğu kanıtları ortaya çıktı.
"2012'de hayat bitecek mi?"
Bakınız bu gibi rivayetleri çok duydum ki: 1950 senesinde kıyamet kopacaktı. Olmadı 57 senesinde olmadı 62 senesinde olmadı 72 senesinde. Diyorlar: Bunun sebebi maya takvimin bitmesine dayanıyor. Maya takvimi bitse ne olack? bitmese ne olacak. Mayalar M.Ö 1000 sene önce kim bilir kaç bin sene önce bir uygarlık diyorlar. Olabilir. Bir takım fikirlerin bugün için bile çarpıcı olduğu konusunda hem fikiriz doğru. O takvim bitse kainat at üstmü oalcak? kıyamet kopacak? veya bir geezegenn çarpışmasına mı uğrayacağız biz? Bakınız şuanda yer yüzünde, radarların, radyo teleskopların her tarafı tarıyor. Uzayın en köşelerine kadar biz artık görebiliyoruz. ABD' de dünyanın en büyük optik teleskopu inşaa edildi. O kadar çok uzay aracı var, hepsinin dededtörleri var, algılayıcıları var, uzaktan algılama metodları var. Aletler var, aygıtlar var, optikler var. Bunların hiç birinimi görmüyor foton kuşağı, bunların hiç birinimi görmüyor bilmem ne adında verdikleri gezegeni? Bütün bunlar spekelasyon ve rivayete dayalı. Bunlar şehir efsanesi ..
Bilim olarak o kadar güzel şey var ki...Böyle falcılıkla size o kadar para gelecek veya iyi bir müjde gelecek gibi bir takım iskambil falı açmakla hiç bir yere varamayız. Onun yerine astronomi öğrenin. Benim dalımın çok farklı olmasına karşı öğrenmek için bayağı uğraş verdim
"Ruhun yolculuğunu tespit eden teknolojiye ulaşamadığımıza göre, ruhun ışık hızını aşamadığını iddia edebilir miyiz?"
Şimdi eğer; "geniş kağıtları boşlukta simsiyah açılan ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan....." dediğine göre Yahya Kemal bu aslında birazda ölümü anlatıyor demektir. Ölüm anında meşhur alman Göthe şunu söylemiş: "Son nefeslerimde ışık görüyorum, ışık görüyorum" şimdi ölüm anını inceleyen doktorlar böyle bir ışık gördüğünü söylüyorlar. Kimse yaşamadığı için bilmez. Ruh bedene girmiş manevi bir yapı oldğuna göre değil ışık hızı daha gerçek olarak karşımızdadır. Çünkü maddesel olan ışık hızına erişemez. Maddesi ötesi mutlaka erişlir.
"Işık hızına ulaşan bir araç geliştirilirse zaman yolculuğuna mümkün olur mu?"
Olur: Ama çok büyük tehlikesi vardır. Işık hızyıla gider, geri döner. Bir bakarki çocuğu kendisinden daha yaşlı olmuş Buna ışığın hızındandan önce hareket ettiği zaman Amacına ulaşmadan yolca önce çıkmak diyorlar buna. Yani çıkıyosun bütün evreni dolaşıyorsun geliyorsun bir bakıyorsun ki kendin daha yeni çıkıyorsun . Karmaşık bir şey. Ama şunu söyleyeyim: Çok hızla hareket eden bir uzay aracında zaman yavaşlar. Bütün formüller, denklemler, teoriler buunun doğruluğunu gösteriyor. Bu doğru. Fantezi değil, şehir efsanesi değil Çünkü onun için zaten ışık hızına erişmek mümkün değil diyorum. Onun için ışık hızında bir limit var, sınır var. Bu limite ulaşamayız diyorum. "Işık hızına ulaşılamayacak (Nokta)" maddeye cisim ulaşamaz. Ne kadar güzel bir kanun değil mi? hepimiz böyle bu kanunun dışına çıkamıyoruz. Bu takım böyle evrende yasalar var. Ve biz yasalara bu şekilde bağlıyız. Buda bizim için iyi aslında Doğru olan bu. Yanlış olsaydı her şey Allak bullak olurdu, kaos ortamı olurdu. Zaten evren demek Kozmoz demektir. Kozmoz demek düzen demektir, ahenk demektir, harikalar harikası demek.
Şöyle bitireyim (ABD'li bir düşünür)
" Gökyüzünden ve yeryüzüden önce hayal meyal kurumuş bir şey var. Sessizlikte ve boşlukta.. Öylece duruyor ve değişmiyor. Dönüp dolaşıyor: Ama yorgun düşüyor. Dünyanın anası olabilir. Adını bilmiyorum. Derme-çatma bir isim arıyorum ona. SOnuçta ona büyük diyorum. Büyük olunca aramızda bulunmuyor, bulunmayacınca uzaklarda var oluyor. uzaklarda var olunca içimizde yaşıyor"
...