Karl Heinrich Marx'ın Felsefesi - Sayfa 8 | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu

Karl Heinrich Marx'ın Felsefesi


Cevap: Karl Heinrich Marx'ın Felsefesi



kbakma ama guldum biz başka ülkede yaşıyoruz herald türk toplumu ve hümanizm ve enternasyonalizm :D:D:D:D



Her şeyde duygusal,insancıl değil miyiz?Cephede yaralı düşman askerini sırtımıza almadık mı?Hep hoşgörülü olmadık mı?Hiç arkadan vurmadık ama hep arkadan vurulduk.



Tabiki de Türk halkı enternasyonalisttir.Müslüman olsun,insan olsun da ne olduğu önemli değil der.
 
Cevap: Karl Heinrich Marx'ın Felsefesi



Yahu ben zaten inanmıyorum. Ben zaten bunu tutarsız, daha doğrusu korkakça bir şey olarak görüyorum; ama tanrı inancını gelip bilimin içine sokmadığın takdirde istediğin şeye inanabilir insan. İsterse hindu olsun, bunu bilimsel tez olarak üretmeye çalışmadığı sürece materyalizm ile çelişen herhangi bir durum yok.



Birader enternasyonalizmin fikri geçmişi bin yılı bulmadı ki daha, sana nasıl bin yıllardır pompalanıyor bu zehir :D



Milliyetçilik de Fransız ihtilali ile ortaya çıktı,sosyalizm de o civarlarda ortaya çıktı sözde ama hepsi daha önceden beri var olan olgular.



Eski Türklerde potlaç vardı.Savaştan kazanılan ganimetler halka bölüştürülürdü.Bu bir sosyalizm örneği değil midir.Veya Türklük ön planda tutulurdu,Türk olmayanlar garip görülürdü.Bu da milliyetçilik değil midir?
 
Cevap: Karl Heinrich Marx'ın Felsefesi



Milliyetçilik de Fransız ihtilali ile ortaya çıktı,sosyalizm de o civarlarda ortaya çıktı sözde ama hepsi daha önceden beri var olan olgular.



Eski Türklerde potlaç vardı.Savaştan kazanılan ganimetler halka bölüştürülürdü.Bu bir sosyalizm örneği değil midir.Veya Türklük ön planda tutulurdu,Türk olmayanlar garip görülürdü.Bu da milliyetçilik değil midir?

Yoo, bin yıllardır deyince bizim bilmediğimiz bir duyumun var sandım. :D



Milliyetçilik Fransız İhtilali'nde ortaya çıkmıştır. Türk olmayanların garip görülmesi milliyetçilik değil ilkel bir kabilecilik anlayışıydı. Aynısı Vikinglerde de vardı, milliyetçilik çok daha sistematik bir şey. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları neden hep milliyetçidir, hiç düşündünüz mü? Fransız İhtilali bir burjuva devrimiydi ve etkisini ilk önce sanayileşmiş kentlerde gösterdi. Yani liman kentlerinde, yani Selanikte, yani Kırım'da :) Milliyetçi devlet geleneği temelini atan vumhuriyetin fikir adamlarının hepsi sanayileşmi kentlerden geldiler. Her şeyi bir bütün içerisinde okumak gerekiyor.



Marx'tan önce de sosyalizim vardı elbette; ama Marksizm de dediğim gibi sistematik bir teoridir. İslamdaki zekat veya hepimiz malımızı paylaşalım gibisinden söylemler insancıl ve paylaşımcı olabilir, ilkel sosyalizm örnekleri de taşıyor olabilir; ama nihai toplum teorisiyle hiçbir ilgileri yoktur.



Rğer öyle olsa biz bugün Marx yerine Şeyh Bedrettin'i tartışıyor olurduk. :)
 
Cevap: Karl Heinrich Marx'ın Felsefesi



Yoo, bin yıllardır deyince bizim bilmediğimiz bir duyumun var sandım. :D



Milliyetçilik Fransız İhtilali'nde ortaya çıkmıştır. Türk olmayanların garip görülmesi milliyetçilik değil ilkel bir kabilecilik anlayışıydı. Aynısı Vikinglerde de vardı, milliyetçilik çok daha sistematik bir şey. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları neden hep milliyetçidir, hiç düşündünüz mü? Fransız İhtilali bir burjuva devrimiydi ve etkisini ilk önce sanayileşmiş kentlerde gösterdi. Yani liman kentlerinde, yani Selanikte, yani Kırım'da :) Milliyetçi devlet geleneği temelini atan vumhuriyetin fikir adamlarının hepsi sanayileşmi kentlerden geldiler. Her şeyi bir bütün içerisinde okumak gerekiyor.



Marx'tan önce de sosyalizim vardı elbette; ama Marksizm de dediğim gibi sistematik bir teoridir. İslamdaki zekat veya hepimiz malımızı paylaşalım gibisinden söylemler insancıl ve paylaşımcı olabilir, ilkel sosyalizm örnekleri de taşıyor olabilir; ama nihai toplum teorisiyle hiçbir ilgileri yoktur.



Rğer öyle olsa biz bugün Marx yerine Şeyh Bedrettin'i tartışıyor olurduk. :)



Kabilecilik ayrı bir olay,Çin kabilesi diye bir laf yok.Budun anlayışı vardı.Amaç Bozkurt soyunu en iyi yere çıkarabilmekti.Bu olgular vardı ama teori olarak dediğin gibi yakın çağdan sonra ortaya çıktı.
 
Cevap: Karl Heinrich Marx'ın Felsefesi



Kabilecilik ayrı bir olay,Çin kabilesi diye bir laf yok.Budun anlayışı vardı.Amaç Bozkurt soyunu en iyi yere çıkarabilmekti.Bu olgular vardı ama teori olarak dediğin gibi yakın çağdan sonra ortaya çıktı.

Fransız milliyetçiliğinin Türk milliyetçiliğiyle hiçbir ilgisi yok. Türkiye'de güdülen milliyetçilik anlayışı şu an bile ilkel noktalar taşıyor. Ekonomik altyapısı çok zayıf ve "bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik" gibisinden romantik söylemlerde hala debelenip duruyor.



Haaa bu arada. Müslüman olup ırkçılığı ya da milliyetçiliği savunmak da çok ayrı bir komedi.
 
Cevap: Karl Heinrich Marx'ın Felsefesi



Fransız milliyetçiliğinin Türk milliyetçiliğiyle hiçbir ilgisi yok. Türkiye'de güdülen milliyetçilik anlayışı şu an bile ilkel noktalar taşıyor. Ekonomik altyapısı çok zayıf ve "bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik" gibisinden romantik söylemlerde hala debelenip duruyor.



Haaa bu arada. Müslüman olup ırkçılığı ya da milliyetçiliği savunmak da çok ayrı bir komedi.



Her milletin,ırkın milliyetçiliği farklıdır zaten bu gayet normal bir durum.İlkel olması,olmaması senin görüşün ona bir şey yazmıyorum.



Son cümlene de kısmen katılıyorum.Sofu tarzında olan biri bence de milliyetçi veya ırkçı olamaz.
 
Cevap: Karl Heinrich Marx'ın Felsefesi



Aykut Kocaman varmış gibi sanki bizim TSK başında.



Hep gerideyiz.Hep savunma yapıyoruz.Adamların yeri belli Kandil.Ama gitmiyoruz üzerlerine.



Ne zaman asker kaybı olsa, hemen haberler çıkıyor büyük operasyon başladı bilmemne dağında diye.

Kıskaca alındı deniyor hemen.



Eee madem fırsat var her an her saniye operasyonlar durmasın
 
Cevap: Karl Heinrich Marx'ın Felsefesi



aynn kank suriyeden cihata baslıyalım diyorum sonra israilogulları[21.yzyıl bizansı bunlar] sonra ırak iiran arabistan [islam siyasi birliqi saglandı] sonra avrupa [haclılar dize getirildi] sonra rusya [komunisler bitirildi][karedeniz ic golu haline geldi] sonra afrika [mazlumlara aş verildi] amerika feth edildi [zina kubar ve bilimum günahın ve potansiyel gunahın önüne geçildi] güney amerika alındı [ iyi futbolcular galatasaraya gonderildi] sonra avusturalya ve asya alındı [dunya turk ve musluman oldu ]



Ben ironi yapmıştım :D onu anlayamacak kadar dargörüşlüsün.Üniversite öğrencisi olarak yazıyorum bunları ben.
 
Tartismanin üzerinden baya zaman gecmis fakat yakin zamanda Almanyada bir istatistik yapilmis. Gecenlerde gazetede okumustum. Dogu Almanya kökenli kisilerin %70i Dogu Almanyadaki sistem su anda Almanyadaki sistemden daha iyiydi seklinde cvap vermis. Almanyada bir de sosyal devlet cok gelismis bircok yardim issizlik parasi var. Buna karsin %70 seklindeki oran beni sasirtmisti. Bir diger ilginc olan da Dogu Alman rejiminin nazizm ile cok ilgisi olmamasina ragmen eski Dogu Almanyaya ait yerlesim yerlerindeki Nazi sempatizani orani da diger Bati kentlerine göre gayet yüksek. Burda eski Dogu Almanyadan gelenlerle konusma firsati oluyor, ne hayaller kurmuslar duvarin yikilmasina dair ve duvar yikilip iki Almanya birlesince de bu hayalleri nasil tek tek ucup gitmis.



Marksim kagit üerinde gayet iyi bir ideoloji fakat uygulamada sonuclari hic planlanlandigi gibi olmamis. Dogu Almanya özelinden gidersek bazilarinin Dogu Almanyayi sosyalist bir devlet olarak görmemesi bir yana cok fazla da insan trajedisi yasanmis. Cocuklar ailelerinin liberal egilimlerinden dolayi ailelerinin ellerinden alinmislar. Proleterya diktatörlügü öyle bir hale gelmiski hem sovyetlerde hem Almanya hem de Cinde kendisinden farkli düsünen onca insanin da öldürülmesine yol acmis.



Bu konuda daha uzun da yazilabilir fakat Marksizmde büyük teorik acmazlar var ya da teorideki bazi seyler pratige dökülünce ortaya insan trajedisi cikiyor.



Insan A ya da B görüsünden olabilir fakat bizde genelde görüsler takim tutar gibi tutulur ve o görüslere dogruluk payi fazla olan elestiriler bile kabul görmez. Elestiriyi yapan hemen ötekilestirilir ve düsman cephesine eklenir.



Marksizm Türkiyede daha farkli algilaniyor ve uygulaniyor. Biraz farkli Avrupadan. Ünide okudugum dönemlerdeb biliyorum Mark Marksistler icin bir dini peygamber gibi de ayni zamanda yanilmazlik konusunda. O yanilmaz o herseyi belirtmistir kitaplari yazmistir önemli olan direk o kitaplari takip etmek gibi bir anlayis vardi.



Bati bu konuda daha esnek. Disardan bu kafir bu Allahsiz diye elestiri yapilmaz genelde zaten böyle bir elestiri de olmaz bu sekilde elestiri yapan birey konudan da baya bihaberdir. Fakat bunun disinda Marksist cevre icerisinde de Marksizmde dair tartismalar döner ve Türkiyedeki belirli kesimlerin yaptigi gibi yanilmaz bir peyganber statüsüne yükseltilmez Mark.
 
Arkadaşlar bir yerde yanlışınız var.



Milliyetçilik Fransız İhtilali ile ortaya çıkan bir kavram değil. Milliyetçiliği ırkçılık ile karıştırmamak lazım, ince çizgilerle de olsa birbirinden farklı şeyler.



Fransız ihtilalinde ortaya çıkan kavram halkların ortak millet çatısında imparatorluk ve krallıkların zulmünü ortadan kaldırmak için uygulamaya başladığı bir örgütlenme biçimi diyebiliriz. Çünkü krallık ve imparatorluklara baktığınızda birden çok milletin ayrı ayrı hakları, yaşam biçimleri ve onlara tanınacak çeşitli ayrıcalıklar ile uğraşmaktansa bulunduğu topraklarda çoğunluk olan millet ile kendini o millete ait hisseden insanlar ortak çatı altında örgütlenmiş, sanayi devrimini yapmış, kralları sembolik bir kurum haline getirmiş ya da kaldırmış ve demokrasinin temellerini atmışlardır. Fransa'da insanlar "Ben Fransızım ve Fransa için çalışıyorum" derken Büyük Britanya'da "Ben Britanyalıyım, önce kraliçem ve ülkem için çalışıyorum" şeklinde olmuştur.



Ancak bu düşüncede ekonominin gelişmesi,iberalleşmesi ile birlikte paranın da globalleşmesi ile birlikte artık tutunulacak bir kavram olmaktan ortadan kalmıştır. Bunu en iyi Amerika ile görebiliriz, çünkü Amerika'yı kuran Avrupa'dan birçok millet gün gelince kendi atalarını unutup ben "Amerikalıyım" demişlerdir :)



Komunizm konusunda ise Rusya,Çin,Kuzey Kore ve hatta Küba'dan örnekler vermek yanlış. Bunların arasında komünizm'e en yaklaşan Küba olsa bile onun da kat etmesi gereken çok yol vardı ve bu pratikte neredeyse imkansızdı.



Çin,Sovyetler, Kuzey Kore gibi ülkelerdeki yönetim biçmi komünizm'e ilk geçiş aşaması olan "Proleterya Diktatörlüğü". Zaten bugün Çin'e bile baktığınızda, sosyalizmden ziyade Komünist Parti mensubu oligarkların elinde dönen dünyanın en büyük kapitalist devleti diyebiliriz. Kuzey Kore ise tam anlamıyla bir diktatörlük.



Komünizm bir ütopyadır. Olabilmesi için dünyada tüm sınırların kalkması, tüm insanların eşit haklara ve özgürlüklere sahip olması ve en önemlisi ekonomi kurumunun tamamıyla terk edilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda yönetim, din vb gibi bazı insanlara ayrıcalık tanıyan kavramlarda bu düzenin içinde yer alamıyor. Komünizm kimseye dinsiz ol demiyor ama Papa, Patrik, Halife vb. gibi liderlik kavramlarını reddediyor. Olabildiğince basitçe yazmaya çalıştım.
 
Bunların arasında komünizm'e en yaklaşan Küba olsa bile onun da kat etmesi gereken çok yol vardı ve bu pratikte neredeyse imkansızdı.

degilmis, apparently

Berna Laçin Küba'yı anlatıyor.

Komünizm

Küba’yı anlamak için “Küba’da neler yok” bakmak gerek...

Küba’ya yaptığım yolculuk bir gezi değil, deneyim oldu benim için... Eşi benzeri olmayan tarihi ve yönetim sistemiyle, kimseye benzemeyen insanların ülkesi burası. Rom, puro, dans-müzik ve neşe... Buram buram “gerçek” zenginlik... Küba’yı anlamak için Küba’da neler yok bir göz atalım.

“Çocuğum ne olacak” korkusu yok

İnsanın çocuğu için endişelenmemesinden daha büyük zenginlik yoktur herhalde. Bu ülkede daha kadın hamileyken, devletin kurduğu hamile merkezlerine gitme zorunluluğu var. 70’li yıllarda, hamile pilatesi başlatılmış bu merkezlerde, ayrıca çocuk bakımı için eğitim veriliyor. Doğan çocuk, devletin sayılıyor. Her tür sağlık ve eğitim hizmetini devlet karşılıyor. Eğitim de tabii ki eşit.

Sağlığın için endişelenmek yok

11 milyon nüfusluk küçük bir ada olan Küba, tıp alanında dünyada en üst sıralarda. Çocuk lösemisini yüzde 80 oranında tedavi edebilecek kadar ileriler. 30 bin doktor çalışıyor. Sadece kendi ülkelerine değil, tüm Güney Amerika ülkelerine sağlık hizmeti veriyorlar. Tabii ücretsiz!

Açlık yok

Devlet, karneyle her aileye ihtiyacı olan yiyeceği dağıtıyor. Tavuk, et, pirinç, patates, şeker... Kişi başı, karnı doyuracak miktar, devlet eliyle veriliyor. Elbette, çuval çuval değil. Örneğin; kişi başlı aylık 2 kilo kırmızı et veriliyor meselâ. Tavuk dersen o daha çok. Eh bizim ülkemizde asgari ücretle geçinen biri her ay kişi başı 2 kilo et yiyebiliyor mu acaba?!

İşsizlik yok

Devlet herkese iş veriyor. Ve maaşlar arasında yüzde 3’ten fazla fark bulunmuyor. Doktor olmuşsun, garson olmuşsun pek fark etmiyor.
Sokakta yatan evsiz yok

Bana en ilginç gelen bu oldu. “En gelişmiş” diye tanımladığımız ülkeler bile evsiz kaynarken Küba’da bir tane sokakta yatan insan yok.


“Kadına şiddet” yok!

Zaten genel olarak kavga-dövüş-bağırış-çığırış yok. Korna çalan bile yok. Hani, belediye suyuna sakinleştirici karıştırıyorlar diyeceğim ama belediye suyu da yok. Her yer doğal kaynak ve su fışkırıyor. Dönelim şiddete; elbette ufak tefek olaylar oluyormuş ama bir kadına hafifçe dokunmanın cezası bile 5 yıldan başladığı için belki de, öyle şiddete filan rastlanmıyormuş. Hele “karısını öldüren kocalar var mı” sorusunu sorduğumda, bana sapıkmışım gibi bakmaya başladılar. “Nereden aklına geliyor böyle şeyler” dedi bana genç bir Kübalı kadın.

Boşanma yok

Çünkü evlenme de yok. Kübalılar genellikle resmi evlilik tercih etmiyor çünkü ayrılmak isterlerse işlemlerle uğraşmak istemiyor. Resmi imzaya gerek duymuyorlar çünkü boşanma sırasında paylaşılacak mal, mülk kısaca nafaka-miras gibi kavramlar yok. Zaten her şey devletin.

Ter kokan kimse yok

Sabun-şampuan karneyle. Hepsi Küba malı. Fazladan almaya kalkarsan pahalı. Ama herkes tertemiz.

Eğlencesiz gün yok

Müzik ve dans her şeyleri. Sanki ibadet gibi. Her ân her yerde eğlence var. Sokaklarda, meydanlarda toplanıp, dans ediyorlar.

Tarlalarda organik olmayan gıda yok

Tavuk çiftliği yok meselâ. Bahçelerde yetişiyor tavuklar, ayağı toprağa değiyor. Tıpkı çocukluğumuzdaki tavuklar gibi lezzetli oluyor.

“Kazık yemek” korkusu yok!

E her işletme devletin. Çalışanlar da devlet memuru. Ama bizdeki öğretmen evleri gelmesin aklınıza. Örneğin, Hilton Otel, Devrim sonrası olmuş Küba Özgürlük Oteli. En görkemli şovlar, en güzel caz kulüpler aslında hep devlet işletmesi. Ayrıca, Küba’da turistler de devlet koruması altında. Turiste zarar vermek en büyük suçlardan biri.

Para yok!

Evet para yok! Doktor, aylık 20 Euro karşılığı bir maaş alıyor. Hayır yanlış yazmadım; en yüksek maaş bizim paramızla aylık 60 lira. Az geldi değil mi! Şimdi “nasıl geçiniyorlar” diye düşünüyorsunuz. Ama işte elektrik de 0,50 kuruş. Ev kirası yok, sabundan yiyeceğe temel ihtiyaçlara para harcamak da yok. Hastane masrafı, eğitim masrafı yok! Çocuklara kalem almak bile yok. Lüks yok ama ihtiyaç da yok!

Reklâm tabelası yok

Asla yok. O yüzden Küba sokaklarını fotoğraflamak gibisi yok gerçekten.
 
Üst Alt