Murat Bardakçı: "Mehmet Akif Ersoy devlet tarafından fişlenmişti!"

Melih Sönmez

GalataSarayı Efendileri
GalataSarayı Efendileri
Katılım
23 Temmuz 2011
Mesajlar
74.703
Tepkime puanı
49.942
Puan
4.693
10017334-728xauto.jpg


Mehmed Âkif devlet tarafından “İrtica-906” diye kodlanmış, ölüm döşeğinde yatarken bile izlenmiş ve Safahat’ı da imha edilmişti!

Geçen hafta Tek Parti döneminde Arapça ezan okunması, kamet getirilmesi, izinsiz dinî eğitim verilmesi ve hattâ türbelere mum dikilmesi bahislerinde uygulanan yasaklar ile Müslüman olmayan vatandaşlara ve Türkiye’de oturan yabancılara yine dinî alanlarda getirilen sınırlamaları gösteren bazı belgeler yayınladım…

Bugün de devletin İstiklâl Marşımızın şairi Mehmed Âkif Ersoy’a bir zamanlar nasıl baktığını ve hattâ neler yaptığını anlatan bazı belgelere yer veriyorum.

İşte, Âkif hakkındaki bu belgelerin pek bilmediğimiz kısa öyküsü:

16 Haziran 1936’da İçişleri Bakanlığı’nı, İstanbul Valiliği’ni ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nü şaşırtıp telâşlandıran beklenmedik bir hadise oldu: 1925 Ekim’inde Türkiye’den ayrılarak Mısır’a giden ve orada on bir sene boyunca gönüllü ama sıkıntı içerisinde bir sürgün yaşayan İstiklâl Marşı’nın şairi Mehmed Âkif, İskenderiye’den kalkan bir Romen vapuru ile sessiz sadasız İstanbul’a geldi.

Âkif, İstiklâl Harbi senelerinde İstanbul’dan Ankara’ya nasıl elinde ufak bir çanta ile geçmiş ve 1925’te yine İstanbul’dan Mısır’a nasıl sessizce gitmiş ise, memlekete yine aynı şekilde, sessizce dönmüştü…

Hastaydı ve on bir senelik sürgününü artık nihayete erdirip son nefesini vatanında vermek istemişti… Dostları, Âkif’i hemen özel bir hastahaneye, Teşvikiye Sağlık Yurdu’na yatırdılar.

Son mülâkatını bu hastahanede, İstiklâl Harbi senelerinde Ankara Hükümeti’nin istihbaratçılarından olan, Enver Paşa’yı Batum’da bulunduğu günlerde takiple görevlendirilen ve sonraki senelerde gazetecilik yapan Feridun Kandemir’e veren Âkif, “Mısır’dan üç gün üç gecede geldim. Bu üç gece, otuz asır kadar uzun sürdü. Orada on bir yıl kaldım. Fakat bir an oldu ki, on bir gün daha kalsaydım, çıldırırdım. Hasret, çok acı…” diyordu.

Âkif’in sessizce gelişi Ankara’yı hareketlendirdi; Haberi gazetelerden öğrenen İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, İstihbarat, Genelkurmay ve İstanbul Valiliği arasında şairin vefatına kadar aylarca devam edecek, hattâ vefatından sonra da sevenleri hakkında senelerce sürecek bir takip, izleme, fişleme ve yazışma faaliyeti başladı.

Mehmed Âkif, Mısır’da yaşadığı sırada da Türk istihbaratı, hariciyesi ve genelkurmayı tarafından takip altında tutulmuş; Ankara’ya hakkında raporlar gönderilmiş, Mısır’dan belli bir müddet için ayrılarak gittiği diğer memleketlerde de izlenmiş, temasları ve görüştüğü kimseler ile ilgili de çok sayıda rapor yazılmıştı. Bu raporlarda Âkif’ten “irticacı” diye bahsediliyor ama hariciyenin yazışmalarında rejime bazı hususlarda karşı olmasına rağmen memleketin aleyhinde ve zararlı faaliyetlerde bulunmadığı söyleniyordu.

Devlet üstelik “mürteci” olarak gördüğü millî şairi kodlayacak, Cumhuriyet Arşivleri’nde 121-10-0-0/2-6-1 numaralı “Mehmet Akif’in Seyahatleri, Temasları ve Faaliyetleri” isimli dosyada muhafaza edilen ve gizliliği 19 Nisan 2001’de kaldırılan istihbarat yazışmalarında İstiklâl Marşı’nın şairinden “İrtica-906” kodu ile bahsedilecekti…

SAFAHAT İMHA EDİLİYOR!

Emniyet ile istihbaratın sıkı takibi devam ederken, 25 Ağustos 1936’da bir başka şaşkınlık yaşandı: Mehmed Âkifîn 1933’te Kahire’de bastırdığı ve Safahat’ının yedinci cildi olan “Gölgeler” isimli kitaptan 2 bin 175 adedi bir gemi ile Mısır’dan şairin adına İstanbul’a gönderildi.

Yazışmalar yine birbiri takip etti ve neticede Safahat’ın bu son cildinin bazı nüshaları “Arap harfleri ile basıldığı, muhteviyatı irticaî propagandalarla dolu olduğu olan ve zararlı yazılar ihtiva ettiği” gerekçesi ile müsadere, bir kısmı da imha edildi; geri kalanlar da yine bir gemiye yüklenerek geldikleri yere, yani Mısır’a gönderildi!

Âkif, 27 Aralık 1936’da vefat etti ama “İrtica-906” dosyası kapatılmadı, millî şairin hem cenazesi, hem de sonraki senelerde onun için yapılan anma toplantıları Emniyet tarafından sıkı şekilde takip edildi.

Mehmed Âkif hakkında sadece Cumhuriyet Arşivi’nde değil, Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde de bazı takip raporları vardır. Cumhuriyet Arşivi’nde bulunan ve burada yer verdiğim belgeleri daha önce Muharrem Coşkun 2014’te “Kod Adı: İrtica-906” isimli kitapta biraraya getirmiş ve kitap Gaziosmanpaşa Belediyesi tarafından yayınlanmıştır. Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nden bazı sayfalarını naklettiğim takip raporu ise ilk defa yayınlanmaktadır.

Geçen hafta Arapça ezanın, kametin, izinsiz dinî eğitimin ve türbelere mum dikilmesinin yanısıra gayrımüslim vatandaşlar ile Türkiye’de yaşayan yabancılara da uygulanan yasaklar hakkındaki belgeleri yayınlarken bir hususa dikkat çekmiştim: Belgelere konu olan ve Tek Parti döneminde senelerce yürürlükte bulunan yasaklar, takipler, tutuklamalar ve mahkeme safahatı hiç de hoş olmayan hatıralar idi ama bütün bunlar tarihimizin gerçekleriydi! O devirlerde olup biten herşeyi tarafsız ve doğru şekilde öğrenmemiz ama bunu yaparken geçmişimizi şimdi hayatta olmayan kişilerle hesaplaşma ve kurumlarla da didişme vasıtası hâline getirmememiz gerekirdi. Zira, bugün geçmiş ile hesaplaşmaya kalkışmak memlekette zaten mevcut olan kamplaşmayı arttırmaktan başka bir işe yaramayacaktı…

Tek Parti dönemine ait belgeleri bu düşünce ile yayınladım ama okuyup birşeyler öğrenmek yerine işi kolayına kaçarak alışılmış sloganları savurmayı tercih edenler demediklerini bırakmadılar ve hakkımda neler söylediler neler! Onlara göre o devirde olup bitenler bahsetmemek gerekirdi, hele belge asla yayınlanmamalı idi, memlekette bir zamanlar nelerin olup bittiğini yazmaya gerek yoktu ve dolayısı ile millet cahil bırakılmalıydı!

Bu zihniyet ciddiye alındığı takdirde hiçbirşey yazıp çizmenin mümkün olamayacağını gayet iyi bildiğim için, yolumda eskisi gibi devam ediyorum…

İşte, millî şairimiz Mehmed Âkif Ersoy ile ilgili olan ve okuduğunuzda şaşkınlığa düşeceğinize emin olduğum bazı belgeler…

2225662_bb5c47e82e025ea589b1d937f78c30ab.jpg


Mehmed Âkif emniyetin sıkı takibi altında tutulduğu son günlerinde Teşvikiye Sağlık Yurdu’nda tedavi altında idi ve bu haldeydi!

2225662_b73145b22400c94fdceb0b03083bd00a.jpg

Mehmed Âkif hakkında Türkiye’ye dönüşünden önce 28 Ağustos 1935’te Cumhurbaşkanlığı’na gönderilen istihbarat raporunun bazı bölümleri (Cumhurbaşkanlığı Arşivi, 01011956-21).

2225662_c0555db3a053397a4648bd8d58ccbcaa.jpg

Mehmed Âkif’in İstanbul’a döndüğünü gazetelerden öğrenen İçişleri Bakanlığı’nın İstanbul Valiliği’ne gönderdiği yazı

2225662_c4f2ff97b13b3deecbf7acdca4d922ae.jpg

İstanbul Valiliği’nin Âkif’in dönüşü konusunda İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği cevap. Yazıda “Başka bir maksadı olup olmadığı tahkik edilmektedir” deniyor, Bakanlık da Âkif’in kendi memleketine dönebilmek için “Nereden vize aldığını” soruyor

2225662_adbb8fcddceb504becf670cd0cd0cdd0.jpg

Emniyet, o zamanın MİT’i olan Millî Emniyet Hizmetleri’nden Âkif’in takip edilmesini istiyor.

2225662_b0069b91b1c97230c8e47ffdb8c03ebb.jpg

İstanbul Valiliği’nin, Mehmed Âkif’in İstanbul’daki hâmîleri hakkında İçişleri’ne gönderdiği yazı. Yazıda hatâ da yapılmış, Abbas Halim Paşa’nın kızı olan Prenses Emine, Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın kızı olarak gösterilmiş

2225662_2ad93a26ef678bf9d5e2104b618ccdd7.jpg

Valilik, İçişleri’nden “Safahat” hakkında ne yapılacağını soruyor.

2225662_8d15313c3bb7974d2b711f1b4337c539.jpg

İçişleri Bakanlığı, Safahat’ın müsaderesini ve usulen imhasını emrediyor!

2225662_3953204bdee985156142b48286b42da7.jpg

İstanbul Valiliği, Safahat’ın kalan nüshalarının Mısır’a iade edildiğini yazıyor

2225662_100d61810e77abb8660626a8f14f2dba.jpg

İstanbul Valiliği’nin Mehmed Âkif’in cenazesine kimlerin katıldığı ve cenazenin nasıl kalktığı hakkında İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği yazı.

2225662_1a1ea800a0b5f1167470287ae9905f50.jpg

Âkif’in ölümünün ölümünün üzerinden 26 sene geçmiş ama hatırası hâlâ takip altında tutulmuş! İstanbul Valiliği, Âkif için 27 Aralık 1962’de düzenlenen anma töreni konusunda İçişleri Bakanlığı’nı bilgilendiriyor ve törende ezan okuyan “irticacının” savcılığa sevkedildiğini yazıyor.

Habertürk
 
Bugün değişen ne? Sokak sokak, dükkan dükkan fişleme devam ediyor. Bazen istihbarat eliyle bazen muhtar eliyle.
 
Bugün değişen ne? Sokak sokak, dükkan dükkan fişleme devam ediyor. Bazen istihbarat eliyle bazen muhtar eliyle.

Ülkemizde tarihe maalesef yaşandığı dönemin şartlarıyla değil de, bugünün şartlarıyla bakılıyor. Son 15-16 yılda böyle bir bakış açısı türedi. Mustafa Armağan, Kadir Mısıroğlu ve türevleri insanlara ya gerçeği hiç anlatmıyorlar, ya da çarpıtarak anlatıyorlar. Bu durum üzücü.

Bardakçı'nın bu belgeleri böyle bir dönemde vermesi de ayrıca garibime gidiyor. geçen hafta ezan ve her türlü dine ait kısıtlamaları kaleme almıştı, bugün de Mehmet akif ersoyun fişlenmesi ile ilgili belgeleri ortaya attı.

Bir taraf insanlara tarihi olayları bugünün şartlarıyla anlatırken, diğer taraftan Bardakçının alttan alttan böyle belgeler vermesi masum bir davranış değil. istediği kadar uyarı da bulunsun, istediği kadar böyle olmadığını söylesin inanmıyorum.

geçen hafta din mevzusunda ki kısıtlamalarla ilgili belgeleri açıklarken, bu konuda tutuklamalar olduğunu söylemişti mesela. Tutuklananlara ne olduğunu anlatmadı. ne yaptılar tutukladıklarını astılar mı, hapis mi yaptırdılar yorum yok. Peki Osmanlı da benzer mevzular hiç mi dönmedi, o dönem çıkan dini isyanlar nasıl bastırıldı, ne cezalar verildi. bunları da kaleme alsın bir gün de, bizde inanalım objektif olduğuna
 
Bu ülkeye İnönü ve ekibinin verdiği zararı kimse verememiştir. Bugün RTE ve camiası eğer iktidarı elinde bulunduruyorsa İnönü ve saz arkadaşlarının hatasıdır. Atatürk'ün kemiklerini sızlatmakta İnönü kadar mahir kimse yoktur.
 
Ya şimdi konunun detaylarına girmeyeceğim ama bu şark kurnazlıklarından gına geldi artık. Bugünün demokrasi değerleriyle o günü yargılattırma kurnazlığını yapıyorlar, bir önceki yazısında da aynısını yapmıştı.

Ama olur mu efendim belgelerle ortaya koyuyor moyuyor diyenler olabilir, mesele o değil. 1920'lerin, 1930'ların dünyasıyla bugünün dünyası bambaşka, referans olması açısından Fransa 1944, İtalya 1945'te kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıdı.

Benim şimdi kalkıp Kanuni'nin kafasına göre kahve içmeyi yasaklamasını bugünün kafasıyla eleştirmem gibi bir şey bu.

İşte şöyle kötüydü, böyle kötüydü büyük zulüm vardı vs vs...

Tarihin siyasileştirilmesi kadar tehlikeli ve gereksiz bir şey yok.

Mehmet Akif'in II. Abdülhamit hakkında söyledikleri ve Abdülhamit hakkındaki şiirlerinden de bahsedecek mi acaba Bardakçı çok merak ediyorum. Peki buna gerek var mı ? Bence yok.

Cumhuriyetin kuruluşundan kısa bir süre önceki dönem olan istibdat dönemindeki baskıyla mı kıyaslayalım şimdi cevap için... Bunlar boş işler, bunlar gereksiz işler.
 
Son düzenleme:
Bu ülkeye İnönü ve ekibinin verdiği zararı kimse verememiştir. Bugün RTE ve camiası eğer iktidarı elinde bulunduruyorsa İnönü ve saz arkadaşlarının hatasıdır. Atatürk'ün kemiklerini sızlatmakta İnönü kadar mahir kimse yoktur.
Katılmıyorum. İnönü başarısız bir siyasetçidir lakin bu adamlar cephede düşmanla göğüs göğüse çarpışmış adamlar. Hayatları cephede geçmiş, saygıyı fazlasıyla hakediyor o kadronun tamamı.

Bu ülkeye en büyük haksızlığı ve en büyük zararı 60 darbecileri verdi, ondan sonra her şey tepetaklak geldi.
 
Katılmıyorum. İnönü başarısız bir siyasetçidir lakin bu adamlar cephede düşmanla göğüs göğüse çarpışmış adamlar. Hayatları cephede geçmiş, saygıyı fazlasıyla hakediyor o kadronun tamamı.

Bu ülkeye en büyük haksızlığı ve en büyük zararı 60 darbecileri verdi, ondan sonra her şey tepetaklak geldi.
Saygıya bir şey demiyorum Mehmetciğim lakin İnönü ve politikaları siyasal islamı ortaya çıkarttı.
 
Saygıya bir şey demiyorum Mehmetciğim lakin İnönü ve politikaları siyasal islamı ortaya çıkarttı.
Abi neyse uzatmayayımda bu konular beni çok geriyor. Milletçe enerjimizi gereksiz konulara, gereksiz tartışmalara ayırıyoruz üzüyor beni bu durum.

Birleştirici konularımız çok fazla olmasına rağmen nerede ayrıştırıcı konu var gündemde de o var. Cidden gerek yok bunlara.
 
İnönü'nün çeşitli siyasi başarısızlıkkları olabilir ama bizi 2. Dünya Savaşı'na sokmayışı ve bu dönem izlediği dış siyaset onun ne kadar günahı varsa affettirir benim gözümde. ``İstanbul ahşap yapılarla dolu yangın bombalarıyla yakalım.`` diyen Mussolini'den tut boğazlar fetişisti Stalin kuduzuna kadar anormal adamların arasında bu kadar stratejik bir noktadayken savaşta kayıp yaşamamak muazzam bir başarıdır, nokta.
 
İnönü'nün çeşitli siyasi başarısızlıkkları olabilir ama bizi 2. Dünya Savaşı'na sokmayışı ve bu dönem izlediği dış siyaset onun ne kadar günahı varsa affettirir benim gözümde. ``İstanbul ahşap yapılarla dolu yangın bombalarıyla yakalım.`` diyen Mussolini'den tut boğazlar fetişisti Stalin kuduzuna kadar anormal adamların arasında bu kadar stratejik bir noktadayken savaşta kayıp yaşamamak muazzam bir başarıdır, nokta.
İnönüye karşı değilim Alp yanlış anlaşılmasın. Ama iç politika da muazzam başarısız bir insandı. Dış politikada gösterdiği kıvraklığı ve manevra kabiliyetini içte gösteremedi.
 
İnönüye karşı değilim Alp yanlış anlaşılmasın. Ama iç politika da muazzam başarısız bir insandı. Dış politikada gösterdiği kıvraklığı ve manevra kabiliyetini içte gösteremedi.
Bunun müsebbibi biraz da kadrolar ne yazık ki. Ama tabi başarısızlık lidere yazar her türlü. Atatürk'ün karizması altında ciddi ezilmiş veya kendini öyle hissetmiş diyelim daha doğru olur.
 
İnönüye karşı değilim Alp yanlış anlaşılmasın. Ama iç politika da muazzam başarısız bir insandı. Dış politikada gösterdiği kıvraklığı ve manevra kabiliyetini içte gösteremedi.
Yok abi zaten direkt sana cevap olarak yazmadım. Benim özel ilgi alanımdır 2. Dünya Savaşı o sebeple bilgim o dönem ile kısıtlı. Bildiğim dönemle ilgili yorum yapabiliyorum o yüzden. Etki - tepki senin yazdığından anladığım ve mantıksız bir yanını görmedim. Detaylı okumak araştırmak lazım tabi o dönemki iç siyaset anlayışını.
 
Aslında şöyle vakit olduğunda 1935 ve sonrası Avrupa siyaseti ile ilgili birikimlerimizi bir tartışsak süper olur.
 
tarih çok sıkıntılı bir sosyal bilim.

ama olmadan da olmuyor

tıpkı evlilik gibi
 
Murat Bardakçı bir şovenisttir.
 
Murat Bardakçı bir menfaatperesttir. 2006-2007´de yazsa şu yazıyı belki anlamı olurdu.
 
Geri
Üst Alt