Atmışlı yılların hemen başı... galatasaray futbol takımı'nın, seneler süren ve sürecek olan baba gündüz devirleri... baba gündüz'ün "baba" ismiyle müsemmalığı sadece babacanlığından, şefkatinden ibaret değil. baba ketumluğunu ve otoriterliğini de taşıyor üzerinde gündüz kılıç.
Bahsettiğim sıralarda takım kötü neticeler almaya başlıyor. üst üste mağlubiyetler, yönetimi de rahatsız etmeye başlıyor, fakat kolay değil tabii üzerinde konuşmak. mevzubahis baba gündüz... sonra bir yönetim kurulu toplantısında, yönetimin en genç üyesi olan yirmili yaşlarda bir yönetici, baba gündüz'ün davet edilmesi ve kötü neticelerin izahatinin istenmesi fikrini ortaya atıyor. dönemin başkanı ulvi yenal dahi, "yahu baba gündüz'den bahsediyoruz. iyi misin?" tavrı takınıyor ama bizim genç kararlı... sonunda kabul ettiriyor, davetiye baba'ya ulaştırılıyor. tabii başkan ulvi yenal'ın, "çağıralım ama soruları sen sorarsın." şartıyla birlikte...
Baba gündüz yönetim kurulunun huzurunda... kimseden ses çıkmıyor bizim gencin dışında..: "gündüz bey! takım son zamanlarda çok kötü sonuçlar aldı. sizin bu sonuçları bize izah etmek gibi bir mükellefiyetiniz var. neden takım bu kötü sonuçları alıyor?!"
Baba, biraz şaşkın, soruları büyük bir nezaketle cevaplar. toplantı bitiminde baba gündüz bizim genci beklemektedir. "sizi öpmek istiyorum!" diye başlar söze..: "ben galatasaray'ın artık, sizin gibi, beni sorgulayabilecek gençlere sahip olduğunu görünce, galatasaray'ın bundan sonra sırtının yere gelmeyeceğine artık inanıyorum!"
Bu fotoğraf eleştiriye açıklığın fotoğrafıdır. bu fotoğraf demokrasinin fotoğrafıdır. bu fotoğraf cesaretin fotoğrafıdır. bu fotoğraf, şahsiyetlerini atıp bir kenara, sadece galatasaray'ı gündeme alabilenlerin fotoğrafıdır. bu fotoğraf bizatihi galatasaray'ın fotoğrafıdır...
Hikayenin konumuzla alakası şudur ki; hikayenin baş kahramanı o genç yöneticinin adı izzettin doğan'dır. bu başlıkta ismi geçen, fatih terim'le sorun yaşayan 2 yöneticiden biri olarak gündemimize dahil olan sedat doğan, o izzettin doğan'ın oğludur.
şimdi, eğer toptancı bir bakış açısıyla bakılıp, argümanların görülmek istenen kısmı görülürse; baba gündüz ve fatih terim'in otoriterlik açısından birbirlerine benzerliklerini belirtip, bir sedat doğan güzellemesi yazılabilir. fakat iki olayın, teknik direktörlük makamında oturan kahramanlarının benzerliği, sedat doğan'ı haklı çıkarmaya yetmez. "geçmişten gelen kahraman" rolüne büründürmeye hiç yetmez...
Ve hatta mevcut soruna yol açan sebeplerden bir tanesi olarak, özenilen bir babanın baş köşesinde durduğu bir bilinçaltı ve anlatılmış birkaç hatıradan bile söz edilebilir.
O cesur gencin, izzettin doğan'ın oğlu sedat doğan, fatih terim'le yanlış bir yerden, anlamsız argümanlarla ve gayri ahlaki yöntemlerle saldırılar geliştirip, henüz atlatmak üzere olduğumuz kaosu bizlere yeniden hatırlattı.
Işin mantıki değerlendirmesine girmeyi hiç istemiyorum. başkan ünal aysal'ın ve daha sonra sorunu yaşayan iki yöneticiden biri olacak olan, adnan öztürk'ün; "transferde limitimiz yok." açıklamalarının üzerinden 2 ay geçmemişken, aysal'ın oluşturduğu listeden 2 yöneticinin fatih terim'e "çok para harcıyor. bu adamın her istediği olacak mı?" diye saldırmalarındaki çelişkiyi, zaten hangi mantıkla izah edeceksin, hangi mantıkla da eleştireceksin?
Hem zaten tanburacı'nın yazısı da yeterince midemi bulandırdı bile.
Ama "kol kırılır, yen içinde kalır." ekolünün hakim olduğu bir camianın 37 senelik efsanesini pis oyunlara kurban götürebileceklerini zannedenler, tabii ki büyük yanılgı içerisindeler. kırılan kolu yen içerisinde saklamıyorsanız, muhatabınız da fatih terim ise; kırdığınız kolu cümle aleme ilan ettiğiniz için, fatih terim önce sizi cümle aleme iyi bir rezil rüsva eder, sonra da o kolun tedavisine bakar. yaşları kadar efsanelik geçmişi olan fatih terim'i bugüne kadar tanıyamayanlar, elbette bundan sonra çok iyi tanıma fırsatını bulacaklardır.
Eğer sedat doğan, babasının gündüz kılıç ile yaşadığı o hoş anektodun taklidini yapmayı istiyorsa; önce galatasaray etiğine göre davranmayı öğrenmeli. önce temelini galatasaray olarak kursun, sonra izzettin doğan'ın 1960'larda baba gündüz'le yaşadığını, fatih terim'le de, hagi'yle de yaşasın. elbet bundan 50 sene sonra onun da destanı yazılır, okunur.
Galatasaray'ın bir efsanesini daha kaybetme lüksü yok. galatasaray'ın bir dakika dahi sekteye uğramaya tahammülü yok. galatasaray'ın, başı yenen bir teknik direktörün daha yarım kalan binasını yıkıp, yeniden yapmaya gücü yok.
Ve galatasaray'ın, babalarını taklit etmeye uğraşan çocukların, zavallı yöneticilik oyunlarıyla yarattığı sorunlarla kaybedecek vakti, emin olun, hiç yok...
Baştaki hikayenin kahramanı o gence, baba gündüz'e, fatih terim'e ve galatasaray'ı sadece galatasaray için sevip, eleştiri yapmaktan korkmayan ama galatasaray etiğini de unutmayan, tüm "galatasaray'ın adamları"na selam olsun.