Cevap: Şiirler
önce dişlerimiz döküldü
sonra saçlarımız
ardından birer birer arkadaşlarımız
şu canım dünyanın orta yerinde
bir başına yapayanlız
kırılmış kolumuz kanadımız
tatlı canımızdan usanmışız
akşam olur mektuplar hasretlik söyler
zagrep radyosunda lili marlen türküsü
siperden sipere ateş tokuşturanlar
karanlıkta dem tutan ishak kuşu
bu civarlarda benim bir cennet mekanım olacak
aslan sıfatlı coni, hisar boylu silahşör
arkasında mısır, el kahire
ehramlar cana can katan nil
cüzzamlı dilenci trahomlu insane
sağında mavi gözlü dilber akdeniz
solunda çöl
ve balta girmemiş orman...
biz insanlar yemin ettik imanımız var
hürriyet için hürriyet aşkına
savulacak dönem
savulacak düşman
dehrin cefasını cektik
sefasını süreceğiz...
biz dünyalılar yemin içtik imanımız var
hürriyet için hürriyet aşkına
savulacak dönem
savulacak düşman
dehrin cefasını cektik
sefasını süreceğiz...
biz sudanlılar kıbleye karşı namaza duranlar
aragon'dan bıçak gibi çekilmiş yedi misra
sidney'den bir muhalif ruzgar...
akşam olur mektuplar hasretlik söyler
zagrep radyosunda lili marlen türküsü
dost ağlar karanfilim
dost ağar karanfilim
marş söylemeden ölmek bize yakışmaz
akşam olur mektuplar hasretlik söyler
zagrep radyosunda lili marlen türküsü
dost ağlar karanfilim
dost ağlar karanfilim
marş söylemeden ölmek bize yakışmaz
ve biz gene yıldızlara bakarız
ve yine yıldızlar bize bakar
duadır güneş bath olasın civan oğlum
hürriyet için dipçik tutan el dert görmesin...
Atilla İlhan
-Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,
Bugün açız yine; lâkin yarın, ümid ederim,
Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader!
- Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim
Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur;
Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta...
- Olur;
Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala;
Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz...
Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: - Ya biz,
Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?
Hâlâ
Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi
Döverdi sahili binlerce dalgalar asabi.
- Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın;
Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme...
Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın;
Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme,
Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zirâ
Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha!
Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın
Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa.
- Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa?
- O gitmek istedi; 'Sen evde kal! ' diyor...
- Ya sakın
O gelmeden ben ölürsem?
Kadın bu son sözle
Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle
Soluk dudaklarının ihtizâz-ı hâsirine
Bakıp sükût ediyorlardı, başlarında uçan
Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine.
Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cûşan
Bir ihtilâc ile etrafa ra'şeler vererek
Uğulduyordu...
- Yarın yavrucak nasıl gidecek?
şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin
Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak
ilerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak -
şırak dövüp eziyor köhne teknenin şişkin
Siyah kaburgasını... Ah açlık, ah ümid!
Kenarda, bir taşın üstünde bir hayâl-i sefid
Eliyle engini güya işaret eyleyerek
Diyordu: 'Haydi nasibin o dalgalarda, yürü! '
Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; 'Yürümek,
Nasibin işte bu! Hâlâ gözün kenarda... Yürü! '
Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine
Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?
Deniz ufukta, kadın evde muhtazır... ölüyor:
Kenarda üç gecelik bâr-ı intizâriyle,
Bütün felaketinin darbe-i hasariyle,
Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder
Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor;
Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler...
Tevfik Fikret
gemliğe doğru
denizi göreceksin
sakın şaşırma
Orhan Veli