GSC Hikaye Saati | #7 Cuma Yanutla

Ağlama faslı geçti. Ağlamamam için biraz şebeklik yapmaya başladı, kendi gözyaşlarını tutamıyor, beni teselli etmeye çalışıyor. Neyse, bir süre sonra rüyayı anlattık birbirimize. Hala daha açıklayamam ama birebir aynı rüyayı farklı kişiler olarak görmüşüz. Her ayrıntı mı aynı olur? Mobilyaların renklerine kadar aynı. İlerde olacakların hayalini kurmaya başladık.. ben kucağına uzandım, dizine başımı yaslayıp güzelliğini izlerken, yanağıma bir şey yazmaya başladı işaret parmağıyla. W…..i……l…..l….Y….o…u……m…..a…..r…..r….y…..m…..e? Daha 1 gün olmadı başlayalı, daha erken değil mi dedim, güldü. Aptallık ettim, bakma sen bana dedi. Biraz daha sabret, derslerden kalmazsam 3 sene sonra ben sana bu soruyu yılbaşında soracağım dedim… Gülümsedi, çantasından bir tane sigara çıkardı. Dizinin üstünden kalktım, doğruldum. Bana da bir tane ver dedim, sonuçta sözüm var, sen içtikçe bende içeceğim. rimeli ağlamaktan akmış, gözleri hafif kızarık, gülmeye hatta kahkaha atmaya başladı.. Seni seviyorum şapşal dedi boynuma atlayarak, sarıldı sımsıkı..

En son burada kalmıştık..
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
1-Will you marry me? Hayatımda duyduğum, açıkçası bir erkek olarak duymayı beklemediğim İngilizce söz dizisi. Tarifsiz bir mutluluk. Kurulan ümitler, hayaller. O gece sabah olmadı, tek bir dakika uyumadım, yanımdaki güzelliğin uyumasını izledim. Yeni baba olmuş birinin bebeğinin nefes alış verişini dinlemesi gibi bende onun nefes alış verişini dinledim sabaha kadar. Yüzünü okşamak, saçlarını okşamak geçti içimden, uyanır diye yapmadım. Sadece izledim, Zeynep’imin annesi olacak kadına baktım.. Ömrümü hiç düşünmeden verebileceğim kadına, uğruna ailemi, işimi, okulumu bir kenara atabileceğim kadına…



Saat 9 civarı. Özge yavaşça gözlerini açtı, beni gördü, gülümsedi, günaydın aşkım dedi.. Küçük bir buse.. O gün o evde kaldık. Kahvaltı, öğle yemeği derken ikindi vakti tutturdu Kasımda aşk başkadır’ı izleyelim diye. Diğer arkadaşlarda olur dediler, ben Özge’nin dizine uzandım. Meyve soyup bana yedirmeye başladı, ulan dedim Cuma, Muhteşem Süleyman, haremde bu kadar rahat değildir. Dizinde yatarken saçlarımı okşamaya başladı. Gece boyunca uyumamış ben, rahatlığa dayanamayıp uykuya daldım. Uyandığımda film bitmiş, Özge’nin ayağı uyuşmuş ama hiç kıpırdamamış o da ? Filmden sadece 5 dakika hatırlıyorum, o günden sonra da bir daha hiç izlemedim. Artık gitme vakti geldi, beraber Odtüye dönmemiz gerekiyor. Arkadaşlarla vedalaştık, Gölbaşında duraklarda otobüs beklemeye başladık. Özge bana baktı, Cuma, 24 saat doldu. Sevgililiğimiz burada bitiyor dedi…
 
Moderatör tarafında düzenlendi:


Bu şarkıyla dinleyelim o zaman :)
 
2-
Ben yüzüne bakamadım. Normalde duygusal biri değilim, ama tutamadım kendimi, başka yere bakarak ağlamaya başladım. Bir iki damla yaş düştü, fark etmedi. Cuma, cevap vermedin bana? Ne cevap verebilirdim ki. Sonra yaşları gördü, o da üzüldü. Cuma biz evlenemeyiz, ben seni üzerim.. Geçmişimi silemem. Başıma gelenleri silemem. Sen bunları hep hatırlayacaksın, ben hep hatırlayacağım. Kimseden anlayış beklemiyorum, ama sen benim için çok değerlisin ve ben seni geçmişim yüzümden üzemem dedi.. Yol boyunca konuşmadım, evine bıraktım. Evinin önünde, son bir kez sarılabilir miyim diye sordum. Eziklik işte. Hayal gibi bir günden sonra sadece bunu diyebildim. Sarıldık, ellerimiz ellerimizde, biraz mesafe var aramızda.. Böyle olmak zorunda mı dedim, seni üzemem dedi. Ayrıldık. Yine bana karmaşık duygular yaşatan yolda yürümeye devam. Sevdiğimin* yolu, ya üzüyor, ya sevindiriyor. Yurda geçtim, mesaj bekliyorum, ses yok.. O gün öyle geçti.



Ertesi gün okuldayız. Ders bitimi özge’yi çağırdım, hadi sinemaya gidiyoruz. Gelemem dese de, gidiyoruz bitti dedim. Cepa’ya gittik ve hayatımda izlediğim en b.ktan filmi izlemeye başladık. Elini tuttum sinemada, o da başını omzuma yasladı.. İkimizde filmi izlemedik, sadece birbirimizi hissettik 2.5 saat boyunca. Çıkışta saat olmuş 11:00. Odtüye yürümeye başladık. Özge dedim, bu böyle bitemez. Bitmesin o zaman, ama şunu unutma. Benim kalbim kristaldendi, kırdılar. Geri kalanları toplamaya kalkarsan ellerin kanar. Sana zarar veririm ve bu dünyada en son zarar vermek istediğim sensin.. Ben razıyım, sensiz olmak kadar zarar veremez hiçbir şey bu dünyada..

Kar yağıyor, hava eksilerde.. A1 kapısı ile çarşı arası 15-20 dakika yürüme mesafesidir. O yolu telefondan müzik açarak 1 saatte dans ederek, kar topu oynayarak, karın içine uzanarak gittik. O gün çalan şarkı hala aklımda. Mark Knopfler, heart full of holes.. İlerdeki ruh halimi anlatabilecek en güzel şarkı..
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Şu bahsi geçen spoiler ı alabilir miyim ben yaw arada boşluk kalmasın diye diyorum.


ASUS_Z00ED cihazımdan Gscimbom mobil uygulaması ile gönderildi
Oturup hiç kimseye anlatmadım bu hikayemi. O dönemin kahramanları, sınıf arkadaşlarım ve aileler belki parça parça bilir. Ama tüm hikâyeyi ilk kez anlatıyorum. Biraz uzun bir hikaye. Dile kolay, 6 seneden bahsediyoruz. Sıkılırsanız belirtin, hikayeyi orda bitiririm. Bu hikaye sonunda, beni forumda çok kişi tanımaz çok yazmadığım için ama az buçuk göz aşinalığı olanlarda fikir değişikliği olacaktır muhakkak. Ama ricam, hikayeyi dönemin şartlarına göre değerlendirin ve 17-18 yaşlarımda hikayenin başladığını unutmayın. Üniversiteye hazırlandığım zamanlar, son 2 ay kalmış, günlük çalışma 16 saati bulmuş. Deli gibi soru çözmekten beynim sulanmış, gözler kan çanağı. Hedef, ÖSSde full yapmak. 2 ay göz açıp kapayıncaya kadar geçti böyle. Girdik sınava, Türkçe full, matematik 1 yanlış, sosyal 2 yanlış, fen 2 yanlış, İngilizce 2 yanlış. 2 tercih yaptım, Boğaziçi İngilizce öğretmenliği, ODTÜ İngilizce öğretmenliği. Yine biraz zaman geçti, tercih sonuçları ertesi sabah açıklanacak. Sabaha kadar Red Alert 2 oynanmış, salonda çekyatta uyuya kalmışım.



Rüyamda elimde bir çanta, üzerimde bir takım elbisesi daha önce görmediğim ama kendi evim olduğunu bildiğim bir yerin önünde zile basmışım bekliyorum. İçimde tarifsiz bir mutluluk var. Kapı açılıyor, ve karşımda güler yüzlü bir kız, kucağında da 1.5-2 yaşlarında bir bebek. İsmi Zeynep bebeğin, baba gelmiş diyor kollarını açarak. Esmer, saçlar yukarıda bağlanmış tam bir cimcime. Kucağıma alıyorum bebeği, yanağıyla boynu arasından öpüp kokluyorum. O kokuyu bunları yazarken bile hissettim tekrardan. Kıza gelirsek, hayatımda gördüğüm en güzel kız.. Esmer, beyaz tenli, bal rengi gözleriyle bana bakıyor.. Gülümsemesi içime tarifsiz bir mutluluk katıyor açıkçası. Hoş geldin kocacığım diyor, dudağa küçük bir buse kondurup. O huzuru ve mutluluğu tarif etmek imkânsız dostlar, hayatımda o rüya kadar güzel çok nadir hissetmişimdir. İçeri geçiyorum, büyük bir fotoğrafımız var, ODTÜ girişinde çektirmişiz. Rüya bitiyor aniden. Abi, abi, sınav sonucu açıklanmış, kalk hadi, TCni, şifreni söyle bize. Kız kardeşim uyandırmış, dönüp sadece o rüyadan uyandırılmanın hayal kırıklığıyla, ben zaten biliyorum, ODTÜ oldu dedim. TCyi verdim, Odtü olduğu anlaşıldı. Rüyanın etkisiyle avel avel 2-3 hafta dolaştım, zamanla unutur gibi oldum. Neyse uzatmayalım, Odtüye gittim(bi ara ODTÜ maceralarınıda anlatabilirim aslında), kayıt kürek, yurda alışma vs ilk ders günü geldi çattı. Derse gittim kayıtta tanıştığım birkaç arkadaşımla, U şeklinde düzenlenmiş sıralarda kendimize bir yer bulup oturduk. Sınıfı gözlemeye başladım, herkesi bir nevi tararken, açı tam karşıya denk geldiğinde kilitlenip kaldım. Rüyamdaki kız, karşımda, bana bakıyor…





Yıllarca hayalini kurduğum üniversitedeyim, dersler nasıl olacak diye merakla beklemişim, ama bu dersten hiçbir şey hatırlamıyorum bir çift bal rengi göz dışında. İşin garibi, o da sürekli bana bakıyor. O da merak içinde. Hoca teker teker kendimizi tanıtmamızı istiyormuş, yandaki arkadaş dürtünce fark ettim. Kendimi tanıttım, ama hocaya bakmadan, sadece ona odaklanarak. İsmini duymak için sıra ona gelsin diye bekledim. O iki dudak arasından ‘Özge’ dedi sadece. (Şuan farklı bir isim yazmak sanki ona hakaret gibi geliyor ☹). Derste ara verildi, kayıtta tanıştığım arkadaşlar hadi bahçeye çıkalım dediler. Odtü eğitim fakültesini bilen bilir, önünde betondan hilal şeklinde bir yer var, yeniler orda oturur. Orda en köşede oturdum, diğer arkadaşlarım ilk dersin kritiğini yapıyorlar, ama ben sürekli kızı düşünüyorum. Muhabbetlere katılamıyorum, evet, tamam, hı-hı gibi geçiştiriyorum. Aniden yanıma birisi geldi, biraz yana kayabilir misin dedi. Döndüm baktım, elinde plastik tabak, içinde zeytinli poğaça, diğer elinde de bir bardak çay Özge gelmiş. Benim elim ayağıma dolandı tabii, telefonu düşürdüm. Güldü sadece, ama dalga geçme maksatlı değil, samimiyetle güldü.

--Cuma’ydı değil mi?

--Evet..Özge?

--hı-hı. Cuma ben seni nerden tanıyorum?

--Hiçbir fikrim yok.. Sanırım bende seni bir yerden tanıyorum.. Hiç Isparta’ya geldin mi?

--Hayır, sen Manisa’ya geldin mi?

--Hayır. Peki, Antalya, Burdur vs?

--Hayır. Kastamonu, Balıkesir?

--Hayır….

Böyle birkaç dakika sessizlik oldu. Özge poğaça ister misin diye sordu sadece, teşekkür ettim.. Birkaç dakika daha geçti sessizce. Ben yanımda oturmasının verdiği şaşkınlıkla, parfümünün tatlı kokusuna kapılmış hülyalı hülyalı karşıyı seyrederken sessizliği o bozdu.

--Cuma, sana bir şey söyleyeceğim ama sakın yanlış anlama. Sanırım ben seni rüyamda gördüm…



--Cuma, sana bir şey söyleyeceğim ama sakın yanlış anlama. Sanırım ben seni rüyamda gördüm…

--Nasıl yani?

--Rüya bende kalsın ama sanırım rüyamda gördüm. Takım elbiseyleydin elinde bir çanta vardı.

--Şaka yapıyorsun?

--yok çok ciddiyim. Gerisi önemsiz rüyanın ama bu kadarını anlatayım sana.

--Yok, şaka yapıyorsun derken, şey, aslında bende seni rüyamda gördüm.

--Dalga geçmene gerek yok, benzetmişte olabilirim.

--Özge, kucağında bir bebek var mıydı rüyanda?

Şaşkınlık sırası ona geçti. Gözlerini şaşkınlıkla açmış, sadece bana bakıyordu.

--Bebek var mıydı? diye tekrarladım sorumu.

--Vardı.. dedi sadece. Adı Zeynep..



Ara bitti. Herkes o sınıfa yöneldi. Bizde muhabbeti orda kestik. Ders içerisinde kaçamak kaçamak birbirimize baksakta, o gün bir daha konuşma fırsatı bulamadık.



İlk hafta böyle geçti. Hiç konuşmadık. Haftasonu geldiğinde kitapları vs almak için 5 kişi meşhur olgunlara gidecektik, biride Özge, ama benim geleceğimi duyunca yakın arkadaşına parasını verdi, hasta olduğunu söyledi, gitti.



Bir ay geçti. Selamlar dışında görüşme yok. Özge depresyonda gibi, bu belli. Yakın arkadaşlarına soruyorum, tabii azami dikkatle, laf arasında.. Onlarda problem nedir bilmiyorlar. Yine derse gittim, Özge derste yoktu.. 2 hafta gelmedi. 2 hafta boyunca yemedik tırnak kalmadı. Derslere, 8:40 derslerine bile, yarım saat önceden gidiyordum. Sırf geldi mi diye görmek için. 2 haftanın sonunda, Özge geri geldi. Beline kadar gelen kömür karası saçlarını kestirmiş. Amelie Poulain’ın saçları gibi olmuş. Olsun, yine de çok güzel.. Yanındaki kolçaklı sandalye boş, hemen ‘oturabilir miyim?’ diye sordum. Sormana gerek yok, sonuçta boş, dedi soğukça..

Ders boyu kaçamak bir şekilde baktım, pür dikkat dersi dinliyormuş gibi yapıyordu ama dinlemediği belli. Bende muhabbete giremiyorum bir türlü.. Ders bitti, çantasını toplayıp gitti. Arkasında baktım sadece.. Neydi derdi Allahım diye soruyordum sürekli.



Bu arada, en yakın arkadaşım Kadir’de Ankara hukuğu kazandı, Gaziyi kazanan bir arkadaşla Gölbaşından ev tuttular. Ankara’da tek bildiğimiz yer olan Atakulenin ordaki parkta, o, ben, Gazili arkadaş ve Kadir’in liseden kız arkadaşı ile haftada bir en azından buluşurduk. Kadir Ankaraya alışamamış hep Isparta’dan bahsediyor, bende hep Özge’den. Kadir Ankara hayatına alışamadı, memlekete döndü, 2 haftada bir Ankara’ya gelmeye başladı, ama biz yine 3lü olarak hep buluşmaya devam ettik. Hatta Kadir’in kız arkadaşıda tahsin banguoğlu yurdunda kalıyordu, sırf yalnızlık çekmesin diye ben yanına giderdim ve tek muhabbetimde Özge’ydi. Birkaç kez sitem etti Duygu, yeter Cuma bıkmadın şu kızı anlatmaktan! Nasıl bıkarsın ki? Kendimce şiirler bile yazmaya başladım o dönem…



Bir süre daha geçti, artık vizeler geldi. Zorunlu Türkçe dersinin vizesindeyiz, kazık sorular var. Özge iki ön sıramda oturuyor. 15 dakikada yaptı çıktı sınavı Özge, benim daha 2 sorum daha vardı, yetiştirmesi imkansız normalde. Düşük alma pahasına erken çıkmış belli. Bende kalktım kağıdı verdim hemen arkasından koştum. Hoca tip tip arkamdan baktı, normal, o kadar kısa sürede çözülemez sorular. Ama aklımda hoca mı var sanki? Özge gidiyordu. Konuşmam lazım. Dışarı çıktım, koşarak, ama Özge görünürlerde yok.. Ağlayacak gibi oldum, ring durağına gittim(Odtüyü dolaşan ücretsiz otobüsler). Özge ordaydı. Selam verdim, napıyorsun, nerelerdesin kaç gündür diye sordum. Ailevi birkaç sıkıntı vardı dedi, geçiştirdi. Ring geldi, 2 kişilik boş yer var. Ben oturdum, o da yanıma oturdu. Özge dedim, neredeyse bütün bölümü tanıyorum, muhabbetim var ama seni tanımıyorum tam anlamıyla. Hepsinin numarası var, senin yok. Telefonun şarjı yok Cuma, hattı yeni değiştirdiğim için numaramı ezberlemedim dedi. Vay anasını, gardımız açıkken yumruğu fena yedik. Yüzüm düştü ister istemez, dedim içimden, Cuma, sen unut bu kızı. Ama dinler mi bu kalp? Aniden Özge, Cuma sen telefonunu söyle, ben aklımda tutarım, şarja takınca da mesaj atarım dedi. Sevinçten numaramı unuttum resmen. Birkaç denemeden sonra numaramı söyledim. Kafamda bir şeyler içmeye ya da yemeye nasıl davet ederim diye planlar kurarken, eyvah ben kitapları durakta unuttum dedi indi..

Sınavdan erken çıktığımızla kaldık… kös kös yurda dönüp, kulaklığımı takıp film izledim. Filmden hiçbir şey hatırlamıyorum desem yeridir. Filmin sonlarına doğru masadaki telefon titredi. Bir yeni mesaj…



--Doğru hatırlıyorum değil mi Cuma numaranı? ?

--Kimsiniz, Cuma kim? (yapacağım şakaya sokayım. Ama o heyecanla beyin duruyor açıkçası :asd: )

--Özür dilerim, yanlış oldu..

--Yok yok, şaka yapıyordum, Cuma ben..

--?



Bu da bir adımdır en nihayetinde. Gülücükle bitse de, ilk mesajlar atıldı :D (turkcell o zaman 1 kısa mesaja 80 kuruş giydiriyordu.) Yarınki ders gelsin, yarınki ders gelsin.. Bir an önce ders olsun. Vay mk, hiç bu kadar dersin gelmesini özleyen öğrenci var mıdır acaba?



Okuldayız, Özge tenefüste arka tarafa gitti. Bende peşinden gittim, bir sigara yakmış, oturuyor. Selam verdim, gel otur dedi, sigara uzattı. Aldım bir tane. O güne kadar hiç sigara kullanmadım açıkçası. En azından bir tane az içmiş olursun dedim Özgeye ve sigarayı yaktım. Sen içmiyor musun dedi, yok dedim. Bende günde bir tane falan içiyorum dedi. Paketi verebilir misin dedim, verdi, tüm sigaralarını kırdım. İçme dedim, eğer içtiğini görürsem, her bir dalda bende bir tane yakacağım. Arkadaşının zehirlenmesini istersen iç dedim (Sigaraya başladığım gün :asd: ) Biran gözleri dolar gibi oldu, hadi içeri gidelim dedi.. Bir salvomuz daha boşa gitti. Cuma, boşa kürek çekiyorsun yavrucum.. Bırak bu sevdayı, okuluna yönel. Derslerine çalış, gez toz mk. Yok, akıllanmıyor bu deli kafa..



Karar verdim, en yakın arkadaşıyla konuşacağım. Kendisiyle konuşup reddedilme riskini göze alamam, çünkü onu kendimden daha çok seviyordum. Onsuz artık bu okul bitmezdi. Sümeyye’yle samimi arkadaşız, Özge’ninde en samimi arkadaşı, ona açtım konuyu. Bana baktı, Cuma sen boşver Özge’yi. Sen üzülürsün… dedi…



Aralık… Karar verdim, bugün konuşacağım. Özge kantinde döner sipariş ediyor, --Özge napıyorsun?

--iyidir bir şeyler atıştıracam, dersim 1de onu bekliyorum.

--Çok mu açsın?

--Yok, neden sordun?

--Hocam, döner iptal. Özge, son dersten sonra beraber bir şeyler yiyoruz ?

Şaşkın şaşkın bir süre baktı, olur dedi sadece…

Ders bitti bitecek, gel dedim, çıkalım beraber. Odtü çarşının en güzel restoranına gittik. Kalbim nasıl çarpıyor hayal edemezsiniz. Aylardır hayalini kurduğum güzel karşımda oturuyor. Birbirimizden bahsettik biraz. Kahveyi çok seviyormuş. Tek kardeşi varmış. Babası, annesi vs hepsinden bahsetti. Bende kendimden bahsettim. Kahvelerimizi içtik, muhabbet muhabbeti doğurdu. Saate baktı, Cuma benim eve gitmem gerekiyor dedi. Dedim sana eşlik edeyim, 100. Yılda kalıyordu. A4 çıkışı yokuşunu bilen bilir. Eziyettir, ama 100. yıla ordan gidersiniz ve o yol hiç bitmesin istedim. Hava kararmış. Yağmur başlamış. Ama çok kötü değil, çiselemek şeklinde. Muhabbet ede ede gidiyoruz, a4 kapısına geldik, tüm Ankara manzarası ayaklarımızın altında. Kenarda kaldırımlara oturalım mı dedi, yağmur hiç umrumda değil. Tabii ki dedim sadece ? Evlere uzun uzun baktı. O zaman fark ettim, gözünden bir damla yaş aktı.. Cuma, biliyor musun, benim hiç bu evdekiler gibi bir aile hayatım olamayacak.. Nasıl yani dedim, sorma dedi. Burada ayrılalım. Üşüme, ıslanma. Yurduna git dedi.. Israrına rağmen evine bıraktım, kapının önündeyiz, ama hiç ayrılmak istemiyoruz. 10-15 dakikada orda muhabbet ettik. Sana kahve yapardım ama kızlar yanlış anlar dedi gülümsedi. Ben artık çıkayım, iyice merak etmişlerdir dedi ve ayrıldık.. Konuşamadım, ama hiç bu kadar da yakın olmamıştık. 5 saat en azından beraber geçirmişiz. Her ne kadar evlere bakıp ağlaması kafamda soru işareti olarak kalsa da, yüzümde engelleyemediğim bir sırıtışla yurduma geri döndüm.









Ankaraya yakışırdı kar. Yılmaz Erdoğan ne güzel söylemiş. Gri şehir beyaza büründüğünde ne kadarda güzel oldu. Sınıfça devrim stadyumuna gittik. Merdivenler kardan belli olmuyor, bunu fırsat bilen bizde taa stadyumun tepesinden aşağıya kayıyorduk. Geceye kadar eğlendik, Özge mutlu, ben mutlu. Millet üşüdü teker teker gitmeye başladı, ben, Özge, Sümeyye ve bi arkadaş daha kaldık. Görece yüksekçe bir yere oturalım dedik, ben çıktım oturdum, elimi uzattım, Özge zarifçe elini uzattı, elini tutup yardım ettim ve yanıma oturdu. Yeni nesile garip gelebilir ama o gün elini ilk kez tuttum, benim için çok özel bi andı. O günü asla unutamam. Yine muhabbete başladık, Ankara önümüzde, ışıklar dans ediyor. Karlar yavaş yavaş süzülerek iniyor. Hava soğukmuş ama o bal gözler beni ısıtıyor. Yanakları soğuktan pembeleşmiş, yüzüne tepeden ışık vurmuş.. Beresine biriken karlar bir hale gibi sanki. Allahım, gülüşü ne kadar tatlı, ne kadar sıcak.. Muhabbet muhabbeti açtı, Sümeyyeler gitmiş biz farkında değiliz. Dünya o anda 1 metrekarenin içindeydi benim için. Dünyam yanımda oturuyordu. Onun için yazdığım bir şiiri okudum isim vermeden. Yüzünü çevirdi, bana bakmadı bir süre.. Yüzünü çevirdim, gözlerden iki damla yaş düşmüş, biri var dedi sadece. Cennetten kovulan Adem gibi hissettim. Tüm güzellik kayboldu, küçücük kalbime sığdırdığım sınırsız umutlar soldu gitti. Hava soğumuş, her tarafımız uyuşmuş, şimdi farkına varmıştım. Gel dedim, seni evine bırakayım… Yol boyunca konuşmadım, o da konuşmadı. Yürüdük sadece, evine vardık, iyi geceler dedim. Cuma, dedi sadece. Sonra konuşalım dedim. Yurda doğru yola koyuldum. O yol ilk defa o kadar uzundu açıkçası.. Ankara, sana kar hiç yakışmıyor…



Duygu, Kadir’in kız arkadaşı, yılbaşı planı yapmış. Gölbaşında kutlayacağız. Onlara açmadım konuyu, ama 20 gündür hiç Özge demeyişim onları da şüphelendiriyor ister istemez. Yılbaşına ikiniz birden geliyorsunuz ona göre demeyi ihmal etmedi Duygu. Bende, mümkün değil, memleketine gidecek deyip geçiştirdim. Özge o günden sonrasında birkaç kez konuşmak istedi, ben muhabbeti kapattım. Biri varsa, ben olamam. O çocuğa da haksızlık, bana da haksızlık, Özge’ye de haksızlık. Ne kadar sevsem de, bu iş bitmişti. O çocuğun ne kadar o.. çocuğu olduğunu ilerleyen zamanlarda öğrenecektim ama şimdilik onunda duygularını düşünmek lazım.. 26 aralık. Sümeyye ben kantinde tek otururken geldi yanıma. Cuma dedi, sen salaksın. Teşekkür ederim dedim sadece. Zamanında senin uyarını dinlemedim sonuçta.. Özge’yle neden konuşmuyorsun diye sordu, ikimizin arasında dedim. Tam bir şey söyleyecek, Özge geldi, Cuma seninle bir şey konuşmam lazım dedi. Sümeyye ben sınıfa geçiyorum diyerek ayrıldı …

--buyur dinliyorum

--Cuma, nolur böyle yapma. Lütfen..

--Yapabileceğim başka bir seçenek yok ki..

--Arkadaş bile olamaz mıyız?

Telefon çaldı. Duygu arıyor. Açtım, ‘Cuma, Özge’ye söyledin mi? geliyor mu?’ hay aksi, tam zamanında aradı da sordu. Özge duydu bütün söylediklerini. Gelemiyor sanırım dedim. ‘Nereye gelemiyorum?’ dedi Özge. Yılbaşına davet ediyorlar senle beni ama gelemeyeceğini söyledim dedim. Başka bir planım yok yılbaşı için, gelebilirim…



Ne ara nasıl oldu bilmiyorum ama yılbaşında Özge ve ben Gölbaşı otobüsüne bindik, beraber Kadirlere gidiyoruz. Yol boyunca konuşmadım pek. Ne olduğunu çözmeye çalışıyorum. Böyle yapacaksan, geri dönebilirim dedi. Yok dedim, sadece düşünüyorum.. Neyse, yolculuk bitti, akşam için bir şeyler aldık, Kadirlerin eve geçtik. Herkesi birbiriyle tanıştırdıktan sonra Duygu ve Özge mutfağa geçtiler. Bizimkiler hemen sıkıştırıyorlar, ne zaman başladınız, sorun var mı vs vs. Dedim hiçbir şey yok, arkadaşım. İnanmıyorlar, Televole kamerası tutulmuş bar çıkışındaki ünlü gibi izah etmeye çalışıyorum, yok.. Neyse, bunlarda mutfağa gitti. Özge mutfaktan geldi, armut koltuğun kenarına oturdu. Cuma dedi, bunlar bizi sevgili sanıyorlar. Pasta yapıyorlarmış, üstüne isimlerimizi yazıyorlar. Ben söyleyeyim yazmasınlar, saçma olur dedim. Üzüldü biraz, ‘bence kötü fikir değil, 1 günlük bile olsa sevgiliymiş gibi davranabiliriz, hem yılbaşına ikimizde yalnız girmemiş oluruz, hem de onların heveslerini kırmamış oluruz. Sonuçta o kadar hazırlanmışlar’ dedi. Puppy eyes.. Minik köpek yavrusu bakışını attı, onu reddetmeyi bırakın, aklından geçirmek bile mümkün değildi. Bir günlük sevgili olacaksak, Cindrella gibi 1 günüm vardı, ona göre davranmak lazım. Yarını düşünmek her ne kadar acı verse de.



Yemekler yenildi, bir şeyler içildi, saat 12ye 5 var. Armut koltukta beraber oturuyoruz, onun başı benim omzumda. 4 dakika-3 dakika- 2 dakika-1 dakika. Cuma, bugün sevgiliyiz madem, ama bana sevgililiğimiz boyunca hiç sevdiğini söylemedin dedi muzipçe. Herşeyin bir zamanı var, niye sürprizi bozayım ki? dedim. 10-9-8-7-6-5-4-3-2-Seni herşeyden çok seviyorum (dudağa minik bir buse)1-0… Yine dünyam 1 metrekare içerisinde.. O gözler var sadece karşımda, saçlarını okşayıp anın tadını çıkartıyorum. Televizyonda büyük ikramiye çekilişi var, ama Türkiyedeki tek talihli benim. Aylardır özlemini kurduğum kız göğsüme yaslanmış, ben saçlarını okşuyorum.. o mutlu anları yeniden yaşamak için şuan tüm servetimi verebilirim açıkçası.. Rüyalarımın kızıyla birlikteydim.. Gece 2, göğsüme yaslanmış, uyuya kalmış.. hiç kıpırdamadan öylece durdum. Bizimkiler bir battaniye örttüler, odalarına çekildiler. 3e kadar dışarıdan gelen soluk ışıkla yüzünü izledim. Her tarafım uyuşmuş vaziyette ama uyandırmamak için kıpırdamıyorum bile, mümkün olsa rahatsızlık vermemesi için kalbim çarpmasın.. 3te uyandı. Günaydın bal gözlüm dedim, gülümsedi, bir küçük buse daha. Sonrasında durdu, ağlamaya başladı.. Cuma, sana bir şey anlatmak zorundayım. Neden be kadın. 1 günüm var, sonrasında avucumdan kayıp gideceksin, artık biz değil, ben ve sen olacağız. Neden ağlarsın bu en güzel günümde?



--Birisi var demiştim sana.

--Açmak zorunda mısın bu muhabbeti?

--Sana haksızlık etmemek için açmak zorundayım. Bilmen gerekir. Bir şeyler başlamadan bitecekse bitmeli, ya da devam etmeli.

--Dinliyorum. Hiç istemesem de..



O geceki kadar çaresiz hissettiğim hiçbir zamanım olmadı. İlk defa birini öldürmek için yanıp tutuşuyordum. Normalde doğru düzgün kavga etmemiş ben, o gece birini işkence ede ede öldürmek istiyordum. Lisede bir çocuğa aşık olmuş, üst devrelerden. O çocukta bayaa peşinden koşmuş. 9. Sınıf bittiğinde çocukta liseden mezun olmuş. Aradan bir süre geçince Özge’yi bir yere davet ediyor. Hep beraber arkadaşlarıyla oyun oynayacağını (scrabble, taboo benzeri) vakit geçireceklerini söylüyor. Arkadaşlarıyla tanıştırmak istediğini söylüyor. Özge yatılı okulda, başka bir ilde okuyor, bu çocuğun memleketinde. Saf, gidiyorlar, gerçekten arkadaşları da var. Arkadaşları bunlar geldiğinde işimiz var vs diyerek gidiyorlar. Özge rahatsız oluyor tek kalmaktan, gitmek istediğini söylüyor, fakat dayak yiyor ve çocuk kıza zorla tecavüz ediyor. 9. Sınıf öğrencisi, sevdiği adam tarafından tecavüze uğruyor. Fotoğraflarını çekiyor kızın ve anlattığı takdirde bu fotoğrafları paylaşacağını söylüyor. Farklı bir ilde, tecavüze uğramış, ailesine anlatamıyor. Günlerce sadece ağlıyor. Bu yüzden evlere bakıp, benim hiç böyle evim olmayacak diye hep iç geçirirmiş, ağlarmış açıkçası. Dedim polise gidelim. Yok hayır, yıllar öncesinde olduğu için, polis inanmaz. O olaydan sonra ailesine okul değiştirmek istediğini söylemiş. Okul değiştirmiş ama, çocuk yakasını bırakmamış ve arayıp tehdit etmiş, ailesine ve facebook’a fotoğrafları atacağını söylemiş ve zorla kendi memleketine çağırmış. Mecburen her çağırdığında gitmek zorunda kaldım lise hayatımda dedi (4 kez yaşanmış). Gittiğinde her türlü pisliği yapmış, evi temizletmiş, ayakkabılarını boyatmış vs vs. Lise son sınıfta, kendimi derslerime verdim gitmedim ne kadar tehdit etsede dedi. Sınavım vardı ve sadece ona çalışıyordum. Sınav geçti ve bir rüya gördüm. Bu rüyada bir evim vardı, bir kızım vardı. Evlenmiştim, bir kocam vardı. Bu rüyaya tutundum hep. Sonra o rüyadaki seninle karşılaştım. Ama sen çok özel birisin, senin hayallerini, umutlarını kirletmek istemedim. Benim ailem olmayacak, seni boş yere ümitlendirmek istemedim. Ama sana istemeden de olsa aşık oldum. Senin de ilgini biliyordum. 2 hafta yoktum, o zaman diliminde yüz yüze konuşmaya gittim o adamın yanına. Tehdit ettim, polise ve aileme haber vermekle. Artık o korkuttuğu küçük kız değilim.. Hattımı değiştirdim, ona bir daha ulaşmaya çalışmaması gerektiğini söyledim. Ulaşmaya kalkarsan savcılığa ifade verirsin dedim. Ve sana geldim. Sen olmasan asla yapamazdım açıkçası. Sana geldiğimde, sen konuşmadın benimle, haklıydın. Ama dayanamadım, geldim yine yanına.. Ne yapacağımı bilemedim. O ağladı, anlattı. Ben ağladım, dinledim. Ne kadar acıtsada, her ayrıntısını öğrendim olayın. Şu an aradan yıllar geçsede sinirim geçmedi. Nasıl kıydın bu kızcağıza bre o… çocuğu. Lise öğrencisi lan lise, 14 yaşında. Hayalleri var. Annesi var, babası var, kardeşi var. Bir süre sadece ağladık..



Ağlama faslı geçti. Ağlamamam için biraz şebeklik yapmaya başladı, kendi gözyaşlarını tutamıyor, beni teselli etmeye çalışıyor. Neyse, bir süre sonra rüyayı anlattık birbirimize. Hala daha açıklayamam ama birebir aynı rüyayı farklı kişiler olarak görmüşüz. Her ayrıntı mı aynı olur? Mobilyaların renklerine kadar aynı. İlerde olacakların hayalini kurmaya başladık.. ben kucağına uzandım, dizine başımı yaslayıp güzelliğini izlerken, yanağıma bir şey yazmaya başladı işaret parmağıyla. W…..i……l…..l….Y….o…u……m…..a…..r…..r….y…..m…..e? Daha 1 gün olmadı başlayalı, daha erken değil mi dedim, güldü. Aptallık ettim, bakma sen bana dedi. Biraz daha sabret, derslerden kalmazsam 3.5 sene sonra ben sana bu soruyu yılbaşında soracağım dedim… Gülümsedi, çantasından bir tane sigara çıkardı. Dizinin üstünden kalktım, doğruldum. Bana da bir tane ver dedim, sonuçta sözüm var, sen içtikçe bende içeceğim. rimeli ağlamaktan akmış, gözleri hafif kızarık, gülmeye hatta kahkaha atmaya başladı.. Seni seviyorum şapşal dedi boynuma atlayarak, sarıldı sımsıkı..



Hikayenin ilk chapterı burda bitiyor ? Hem yoruldum, hem saat geç oldu. Geri kalan hikayeyi, başka bir gün sıra bana tekrar geldiğinde yazarım eğer ilginizi çektiyse. 6 seneyi özetlemek cidden zormuş, ki bu daha ilk 4 ayı. Benim açımdan en güzel zamanları da diyebilirim. Lezbiyen kızlarımız 3. Senede devreye giriyorlar, sorry :asd: oraya gelemedim bile..

İlk kısmı okumayanlar için burada. Devamı bu gece..
 
3-
Bir gün 24 saat-1440 dakika-86400 saniye ve bu saniyelerden bir tanesini bile onsuz geçirmenin verdiği acı gibi bir acı yok. Gün boyu görüşüyoruz, gecelerin yarısını devrim stadyumunda baş başa sohbet ederek geçiriyoruz, sadece uyumak için ayrılıyoruz.. Konuşacak mutlaka bir şey buluyoruz ve her konudan konuşabiliyoruz. Vakit su gibi akıp geçiyor ve ben farkına bile varmıyorum. 1-2 ay böyle geçiyor ve Nisan ayına geliyoruz.. O çocuk ben yanındayken yeni telefonunu bulmuş, arıyor.. Ben açıyorum, aramaması gerektiğini söylüyorum. Ağır şeyler söylüyor, o ‘benim’ diyerek. Yaptıklarını anlatıyor ve gözüm kararıyor. Ağzıma gelen, bilip bilmediğim, o an uydurduğum, muhtemel bütün küfürleri sayıyorum, ararsan seni öldürürüm bir daha diyor ve telefonu kapatıyorum. İlk defa realiteye biniyor gerçekler. Daha önce umursamadığım acıları bir erkeğin sesiyle gözlerimde canlanıyor. Adi adam, nasıl tecavüz ettiğini anlatıyor.



Kadir Isparta’dan dönmüş, Duygu’yla beraber yanımıza geldiler. Bir şeyler yedikten sonra Duygu diyor ki, niye aynı evi tutmuyoruz. Beraber yaşarız, 4 kişi. Ben kesinlikle kabul etmiyorum. Ya içimizden biri ayrılırsa, ya ailelerimiz duyarsa vs vs. 2 hafta boyunca başımın etini yiyorlar ve en sonunda Özge’nin ısrarına dayanamayıp ev aramaya başlıyorum. Ev buluyorum, itfaiye pazarından 2. El eşyalar alıyorum, bir sürü masraf (yaklaşık o dönem için 5000 liraya falan tekabül etti) yapıyorum. Mayısta eve çıkıyoruz. İlk günler güzel geçiyor, ama Kadir yine Isparta’ya dönüyor. Duygu ben Özge yalnız kalıyoruz.. Bir gece, Duygu da Isparta’ya dönmüş, Özge’yle baş başa kalıyoruz. Midye yiyelim mi diye sordu bana. Bende, hiç yemedim, ama iğrenç değil mi böcek sonunda dedim. Gel beraber dışarı çıkalım, yakındaki midyeciden midyemizi alalım dedi. Çıktık, klasik kolamızı, Salem mentollü sigaramızı, karam bitter portakallı çikolatamızı aldık. Midyeciye geldik. Ben sanıyorum ki 1 tane alır yersin biter, Isparta’da deniz vardıda biz mi midye yemedik. 20 tane verir misiniz dediğindeki bakışımı görmeliydiniz :asd: Eve geçtik, ben şeklinden şemalinden iyice iğrenip yiyemem dedim. 1 tane hatrım için dediği an dünya durdu, zehir olsa yerdim. Bir tane tiksinerek yedim, sonra bir tane daha bir tane daha(şimdi olsa 50yi geçerim tahminim, midyeye de böyle başladık vesselam)..
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
4-Eve Duygu ve Kadir yokken ne çeşit garip yemek varsa söylemeye başladık, deve hörgücünden tutun, suşiye kadar. Bütün ilkleri benle yaşamak istiyormuş, malum durumu yaşayamadığı için muhtemelen bu tarz ilkler mutluluk getiriyordu ona. Bir gece yine salem karam eşliğinde ders çalışırken mailine bakmam gerekti. Mailini açtığımda gördüğüm şeyden şok oldum. 21 aralık, bir tane o çocuktan mail. Yarına Ankara’ya geliyorum, sende şu şu adrese geliyorsun. Özge geliyor, elinde türk kahveleriyle. Malum salem, karam ikilisi türk kahvesi olmadan olmaz. Özge dedim, mailine baktığım için kusura bakma ama, bu çocuk email atmış sana bizim buluşmamızdan önce, bana hiç bahsetmemiştin.. O gün gittin mi? Kaldı sadece, elinde tepsiyle, kenara koydu. Yanıma oturdu. Gitmedim diyemedi. Muhabbeti uzattıkça uzattı. Sinirlenmeye başladım, Özge, gittin mi gitmedin mi? dedim sertçe. Gittim dedi. Ne yaptınız diye sordum, anlatmaya başladı, zorla çağırmış yine. Yine zorla tecavüz etmiş. Ben ayrıntıları duydukça başım dönmeye başladı, o ağlıyordu, ben ağlıyordum, kendimi kaybetmişim ve hayatımın en büyük hatasını o gece yaptım. İlk ve son kez bir kadına tokat attım ama farkında değilim. Olay olduktan sonra fark ettim ne yaptığımı. Kaldı sadece, hiç beklemiyordu, bende beklemiyordum açıkçası. O çocuk reel olmuştu benim için ve bastırdığım tüm sinir o an açığa çıktı.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
5-

Özür dilerim dedim, hemen sarıldım, bunu yapmak istemedim, ben hayatta sana zarar veremem. Çok çok özür dilerim.. Bir şey demedi, eşyalarını topladı, gece 4te evden çıktı.. Boş eve baktım sadece. 1-2 dakika sonra farkına vardım, koştum peşinden. Midye aldığımız yerde yakaladım, Özge, gideceksen bile yarın git. Gece 4te gitme, nolur geri gel. Lütfen.. Bir daha bu konuları açmayalım, ben yaptığıma inanamıyorum ama kesinlikle kendimde değildim diye yarım saatte zorla ikna ettim.. Dönüşte midyemizi aldık ve bu konuyu bir daha açmamak üzere kapattık. Özrüm kabul olmuştu ama, o kalp kırıklığı hiç geçmedi.. O an kesinlikle kendimde değildim. Gözlerim kararmış, bayıldım sandım ama değilmiş.. Hala o anın pişmanlığını yaşarım. İlk ve son kez bir kıza el kaldırdım..



Ağustos. Yaz okulunda sırf buluşmak için üstten ders aldık ikimizde. Birbirimizi görmemeye tahammülümüz yok.. Yazın ayrı kaldığımız zamanlarda da sürekli konuştuk, babamın 3000 dkikası, benim 3000 dakikam bitti her ay. Evde interneti yoktu, internet kafeye gittiğinde msnde görüntülü konuştuk. 1 ay dayanamadık, yaz okuluna başvurduk. 1.5 ay geçti, yaz okulu bitti, Kadir’den telefon geldi. Cuma, biz Duyguyla ayrıldık. Ben okula seneye gelmeyeceğim, sadece sınavlara katılacağım, Duygu’da o evde kalmak istemiyormuş. Aylık o kadar kira? Doğal gaz? Elektrik? Özge’nin aileside o kadar zengin değil, benimkilerde öğretmen, nasıl geçineceğiz? Kimseyi de alamayız eve? Benim çalışmam lazım.. Bunalıma girdim resmen. Günde 5-6 saat anime izlemeye başladım sırf sıkıntıları unutmak için. Özge yanıma geliyor, sarılıyor, ben sadece animelere odaklanıyorum ve düşünüyorum. Babamlara açıklayamıyorum, zaten afaki bir para gönderiyorlar kendi bütçelerine göre, ben burslarımı da koyuyorum, işin içinden çıkamıyorum.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
devamını başka bir zaman anlatayım, forum ölüm sessizliğinde Danyal adminim :)
 
Takip etmek istiyorum, yanlış anlama Cuma boşuna yazıyor muşum gibi düşünmeni istemeyiz ama mobilden fena kasıyor konu. Bilmiyorum sadece bende mi öyle durum.
 
Bende de kasıyor biraz.. Boşuna yazma gibi hissetme durumu yok aslında ama Yiğit Karagöz gibi hissetmek istemedim :asd: Tek başıma zaman tğnelini doldurmayayayım :D
 
5-

Özür dilerim dedim, hemen sarıldım, bunu yapmak istemedim, ben hayatta sana zarar veremem. Çok çok özür dilerim.. Bir şey demedi, eşyalarını topladı, gece 4te evden çıktı.. Boş eve baktım sadece. 1-2 dakika sonra farkına vardım, koştum peşinden. Midye aldığımız yerde yakaladım, Özge, gideceksen bile yarın git. Gece 4te gitme, nolur geri gel. Lütfen.. Bir daha bu konuları açmayalım, ben yaptığıma inanamıyorum ama kesinlikle kendimde değildim diye yarım saatte zorla ikna ettim.. Dönüşte midyemizi aldık ve bu konuyu bir daha açmamak üzere kapattık. Özrüm kabul olmuştu ama, o kalp kırıklığı hiç geçmedi.. O an kesinlikle kendimde değildim. Gözlerim kararmış, bayıldım sandım ama değilmiş.. Hala o anın pişmanlığını yaşarım. İlk ve son kez bir kıza el kaldırdım..



Ağustos. Yaz okulunda sırf buluşmak için üstten ders aldık ikimizde. Birbirimizi görmemeye tahammülümüz yok.. Yazın ayrı kaldığımız zamanlarda da sürekli konuştuk, babamın 3000 dkikası, benim 3000 dakikam bitti her ay. Evde interneti yoktu, internet kafeye gittiğinde msnde görüntülü konuştuk. 1 ay dayanamadık, yaz okuluna başvurduk. 1.5 ay geçti, yaz okulu bitti, Kadir’den telefon geldi. Cuma, biz Duyguyla ayrıldık. Ben okula seneye gelmeyeceğim, sadece sınavlara katılacağım, Duygu’da o evde kalmak istemiyormuş. Aylık o kadar kira? Doğal gaz? Elektrik? Özge’nin aileside o kadar zengin değil, benimkilerde öğretmen, nasıl geçineceğiz? Kimseyi de alamayız eve? Benim çalışmam lazım.. Bunalıma girdim resmen. Günde 5-6 saat anime izlemeye başladım sırf sıkıntıları unutmak için. Özge yanıma geliyor, sarılıyor, ben sadece animelere odaklanıyorum ve düşünüyorum. Babamlara açıklayamıyorum, zaten afaki bir para gönderiyorlar kendi bütçelerine göre, ben burslarımı da koyuyorum, işin içinden çıkamıyorum.
Sırf ev boş kalmasın diye 3 lezbiyeni evinde konuk eden koca yürekli adam.

ASUS_Z00ED cihazımdan Gscimbom mobil uygulaması ile gönderildi
 
Geri
Üst Alt