Nostalji: 1998-1999 Şampiyonlar Ligi Maceramız | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu

Nostalji: 1998-1999 Şampiyonlar Ligi Maceramız


fft104mm2497786.jpg


Yakın Galatasaray tarihi dendiğinde hemen hemen hepimizin aklına gelen sezonların başında gelir 1998-1999 sezonu Şampiyonlar Ligi maceramız. Çocukluk heyecanları, sarı kırmızı hatıralar, o günlerde anlam veremediğimiz terör tabanlı gerilen ortam, son dakika golleri, Sabri Ugan'ı bugün bile gözümüzde neden efsane yaptığını bize hatırlatan maçlar ve daha fazlası...

Lig de Fatih Terim önderliğinde, ezeli rakibi Fenerbahçe ile girdiği bol demeçli şampiyonluk mücadelesini kazanarak üst üste 2 .kez mutlu sona ulaşan takımımız için artık tek bir hedef vardı. O da kuruluşunda Ali Samiyen'in dediğini bir kez daha başarmak. 88-89'da ki efsanevi Avrupa macerasından sonra istediklerini çokta yapamayan takımımız, her ne kadar CL formatını da değiştiren United zaferi gibi ilkleri başarsa da, kendi hedefi olan bir üst aşamaya bir türlü geçemiyordu.

Gerek şanssız maçlar, gerek de zorlu kuralar bunda etkendi kuşkusuz ama bu sefer işi sıkı tutmaya kararlı bir Galatasaray olacaktı sahada. Bunu da yıllardır kanayan yara olarak görülen bir mevkiye çok önemli bir takviye yaparak daha mevsim başından gösteriyorduk. Evet, 94'ün efsane kalecisi Taffarel 98 Dünya Kupası'nın ardından gelir mi gelmez mi tartışmaları arasında takımımıza katılıyordu.

Artık üst üste 2.kez ve toplamda da 4.kez katılmamızın önünde ki tek engel İsvçire'nin Grasshopers takımı idi. Ve bu engeli de biraz zorlanarak da olsak 2 maç sonunda 2-1, ve 3-2 lik ik maç ile geçiyor ve Şampiyonlar Ligi vizesini beklendiği gibi alıyorduk.

Rakipler ise bu kez 90'ların İtalya ve Avrupa efsanesi olan Juventus, İspanya'nın köklü geçmişe sahip kulüplerinden olan bask temsilcisi A.Bilbao, ve Norveç'in 90'lar da ki parlayan yıldızı Rosenborg idi.

VE MACERA BAŞLIYOR: İLK RAKİP ZİDANE'LI JUVENTUS

Futboldan çok artan terörün konuşulduğu bir ortamda Şampiyonlar Ligi'nde 4.kez katıldığımız bu sezona belki de grupta ki en sert rakibimiz olan Juventus deplasmanında başlayacaktık. Daha önce pekte parlak olmayan deplasman karnemiz düşünüldüğünde, umutlar çokta fazla değildi. Ama unutulan bir gerçeği bir kez daha hatırlatmanın da vakti gelmişti belki de. Galatasaray'ın olduğu yerde umutlar bitmez...

Maça belki beklendiği gibi Juventus'un üstünlüğü ile başlanmış ve 16'da İnzaghi ile öne de geçmişti rakip, ama Galatasaray dedim ya bu sene işi sıkı tutuyor diye, oyundan düşmeyerek, önce Hakan'ın klasik haline gelen gollerinden biri ile devre bitmeden beraberliği, sonra da 63.dakika da Ümit Davala'nın beklenmedik anda gelen uzun mesafe şutu ile üstünlüğü yakalıyorduk. Ancak son sözü söyleyen 5 dakika sonra Brindelli oluyor, ve maçın skorunu tayin ediyordu: 2-2.
hqdefault.jpg



Davala'nın golü sonrası bir kare

UMUTLARIN TÜKENDİĞİ ANDA DOĞAN GÜNEŞ: HAGİ

Tarihler 30 Eylül 1998 gösteriyordu. Ve ilk maçında aldığı sonucun verdiği öz güven ile de herkesin bu maçın kazanılacağına olan inancı tamdı. Rakip her ne kadar bir İspanyol takımı da olsa Urzaiz ve Exteberria dışında çokta Şampiyonlar Ligi ayarında bir takım değildi, ve bu arena da bir tecrübeye de sahip değildi.

Beklendiği gibi de olacaktı aslında. Bask temsilcisi grupta çokta bir şey yapamadan (ah o son maç diyenleri duyar gibiyim), 6 puan ile sonuncu olacaktı ve bize attığı çelme ile de kalacaktı. Ama işin şanssızlığı da bu ya biraz, en iyi futbollarını bizim maçlarda oynayacaklardı.

Dedim ya başta, beklentiler artık yükselmişti ve yükselen beklentiler eşliğinde, coşku ile maça girdik ve 16. dakika da Okan ile de aradığımız golü bulduk, daha golü bile kutlayamadan soğu duş ise gecikmedi. Rakibin belki de uluslararası arena da geçerli tek yıldızı olan Urzaiz sahneye çıktı ve takımın üzerine ölü toprağını da attı.

İstenilen futbolun yansıtılamadığı ilk yarının ardından, herkes takımın 2.yarı baskıyı kurarak rakibi alt edeceğini düşünüyordu düşünmesine de ''bask ekibi'' inatçı çıkıyordu, ve bizden beklenen baskıyı kendileri kurunca taraftarın da umutları kırılmaya başlamıştı. Her geçen dakika umutlar azala azala 90 dakika'yı tamamlamıştık ve 4 dakikalık uzatma tabelası kalkmıştı bile.

Ama hesaba katılamayan biri vardı sahada. Daha önce çokça dengeleri ve hesapları bozduğuna şahit olduğumuz, sihirli bir ayak. Ayağı ile topa yön ve can verebilen bir üstad: Gheorghe Hagi.

Tugay'dan aldığı normal bir pası o iğne deliğinden geçireceğine sahada ve tribündekiler de dahil inanan belki de tek bir adam vardı işte ve inandığını da uygulama cesaretine de sahipti.


Aslında burada lafta yeterli kalmıyor. O sebeple bugün bile efsane olarak andığımız Sabri Ugan'ın gözümüzde neden değerli olduğunu hatırlatan ''o an'' ile sizleri baş başa bırakıyorum...
NORVEÇ'TE DONDUK, SAMİYEN'DE YAKTIK


İlk iki maçında istediği skorları alan takımımız 3. ve 4. maçlarını 90'ların güçlü temsilcilerinden biri olan Rosenborg ile oynadı. İlk maçta deplasmanda idik, ve hem o ayazı hem de futbolun soğuk yüzünü iliklerimize kadar hissettiğimiz bir maç sonucunda 3-0 ile evimize döndük.

İkinci maçta ise grupta kazanıp kaybettiğimiz avantajı tekrar kazanmak için sahadaydık ve bu sefer çok farklı bir görüntü ile Hakan Şükür'ün 2, Arif'in de tek golü ile ilk maçta ki skorla rakibimizi rahatça geçiyorduk. 3-0

Bu maç ile Norveç'in ayazında kaybettiğimiz avantajı, averajı da düzelterek rakiplere cehennem, bize cennet Sami Yen'de tekrar yakalıyorduk.

Z

galatasaray-3-0-rosenborg-mac-ozeti-04111998_457476_56-1375449538.jpg


Rosenborg maçı'ndan bir kare ve zafer sonrası klasikleşen gazete manşetleri


KADER MAÇINDA RAKİP JUVENTUS

4.maçlar sona erdiğinde grupta 7 puan ile lider Galatasaray'dı. 2. ve 3. sırada ise 5'er puan ile Juventus ile Rosenborg bulunuyordu. A.Bilbao'da şansını kağıt üzerinde devam ettiriyordu ama o sezonun özel statüsü gereği sadece liderlerin çıktığı sezonda çokta şansı yoktu aslında, ki 5.maçlar sonunda Rosenborg'a mağlup olarak o şansı da kaybedeceklerdi zaten.

Bu nedenle kaybedilecek bir maç bizim için grubu son maçlar öncesinde de kapatmak anlamına gelecekti. Maç bu kadar kritik olunca, İtalyan'lar da günler öncesinden lobi çalışmalarına başladı.

Ülke de terörün tavan yaptığı bir dönemdi, ve Öcalan'ın yakalanıp yakalanmayacağı, ne zaman teslim edileceği gibi tartışmalar ile gündem alev alevdi. Mız mız İtalyan'lar da bundan faydalanarak güvenlikleri olmadığı gerekçesi ile maça çıkmama, hükmen galibiyet, hiç olmadı maçı tarafsız bir sahaya aldırtma gibi çakallıkları sonuna kadar zorlamışlardı.

Neyse ki UEFA maçı evimizde oynatma kararı aldı, ve maça çıkacaktık Sami Yen'de. Çıkacaktık çıkmasına da ortam o kadar gerilmişti ki, futboldan çok saha dışı olaylar konuşulmaya başlanmıştı.

Sonuç olarak maç oynandı. Ve futboldan çok tansiyonun konuşulduğu bir gece sonunda, Juventus önünde baskılı oynasak da skoru bir türlü alamadığımız bir maçta Suat Kaya'nın son dakika da gelen altın kafası ile 1-1'i bulduk ve şansımızı da sürdürdük.

Kazanıp gruptan çıkmayı garantilemekti hedef ama bu kadar tantana arasında 1 puan son dakika da gelince de sevinmiştik, hatta öyle ki ben küçüktüm ve totem yapıp son 5 dakikayı izlemeyerek yatağa yattığım bir sırada sokaktan yükselen GOLLLL sesleri ile ayağa kalkmıştım. Sanırım Avrupa'da bir golden sonra sevinçten ağladığım ilk andı...

158386_1848359368412_1848358488390_34_761_b.jpg


İşte o gergin Juventus maçından bir kare, gol anı

BİLBAO'DA YIKILAN HAYALLER

5.maçlar sonunda grupta 8 puan ile halen lider konumda bulunuyorduk, ve rakip grupta bütün iddiasını kaybetmiş olan Bilbao idi. O sene 3. olan takımın UEFA'ya da katılmadığı düşünüldüğünde 3. veya 4. olmanın da grupta bir önemi yoktu, ki Bask ekibi zaten sonunculuğu da garantilemişti bu maç öncesinde.

Evet, belki deplasmanda idik ama rakip havlu atmıştı, bu sebeple kazabileceğimiz bir maç olarak görüyorduk. Kaldı ki kazanmasak dahi Juventus'un son maçta Rosenborg'u yenmesi durumunda beraberlik dahi bize yarayacaktı.

Senaryo tam da istediğimiz yönde gelişiyor Juventus daha ilk yarı bitiminde 2-0'ı buluyordu.

Artık bize kalan tek şey maçtan yenilmemekti, ama maalesef bu inatçı ''Bask'' takımı grup liderliği ve ÇEYREK FİNAL biletini cebimizden alacaktı.

Devre tam da 0-0 bitti dediğimiz anda Guerrero sahneye çıktı ve ilk yarıyı 1-0 geride kapattık.

İkinci yarıda da çok etkili olamasak da, çamur deryası bir ortamda futboldan çok sonuç önemliydi. Maçın kaderini tayin eden iki isim ise yediğimiz gol de büyük bir hata yapan Fatih Akyel ile maçın sonlarına doğru mutlak bir golü kaçıran Burak Akdiş olmuştu.

Atılacak bir gole Çeyrek Final'e yükselecektik ama bireysel hatalar ile o golü bulamıyor ve 2. olduğumuz halde tek sezonluk bir UEFA garabeti ile bileti son maçta çamurlar arasında bırakıyorduk.

Bize kalan ise 2.maçta ve 5.maçlar sonunda sevinçten gözlerimizden süzülen yaşların yanına, abilerimizin hatırlayıp bizim yaşayamadığımız Bremen dramının yanına bir de Bilbao maçınının göz yaşlarını eklemek oluyordu.

PUAN TABLOSU


B Grubu[değiştir | kaynağı değiştir]

[TABLE="class: wikitable"]

Takım
O
G
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]B[/TH]
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]M[/TH]
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]A[/TH]
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]Y[/TH]
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]Av.[/TH]
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]P[/TH]

[TR="bgcolor: #CCFFCC"]
Juventus
6
1
5
0
7
5
+2
8
[/TR]

Galatasaray
6
2
2
2
8
8
0
8


Rosenborg
6
2
2
2
7
8
−1
8


Athletic Bilbao
6
1
3
2
5
6
−1
6



[/TABLE]

GSC Nostalji



 
Son düzenleme:
Emegine saglık Alpay,o sezon Haginin Bilbao maçında topu kaleci ile birlikte içeri sokması, İtalya hükümeti ile ilişkilerin kopma noktasında olduğu dönemde oynanan Juve maçı ve Sabri Uganın efsane maç anlatımları unutulmaz.
 
Şöyle konuları,anıları vs. paylaşın da benim gibi yaşı yetmeyen üyeler bir şeyler öğrensin.Çeyrek finale kalsaydık yarı final veya final yapabilir miydik sizce?
 
O çamurlu sahayı, Fatih'in hatasını unutmak ne mümkün...
Hakan Şükür cezalı olmasa bir şeyler değişir miydi, bence bir beraberlik kopartırdık.
 
Söz konusu sene de CL'de 6 grup ve toplam 24 takım vardı.

Ve 6 grup 1.cisi ile, en iyi 2 iki takım Çeyrek Final'e kaldı.

Biz en iyi ikinciler sıralamasında ise
[h=3]Grup ikincileri sıralaması[değiştir | kaynağı değiştir][/h][TABLE="class: wikitable"]

Takım
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]O[/TH]
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]G[/TH]
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]B[/TH]
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]M[/TH]
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]A[/TH]
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]Y[/TH]
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]Av.[/TH]
[TH="width: 20, bgcolor: #F2F2F2"]P[/TH]

[TR="bgcolor: #CCFFCC"]
[TD="align: left"] Real Madrid[/TD]
6
4
0
2
17
8
+9
12
[/TR]
[TR="bgcolor: #CCFFCC"]
[TD="align: left"] Manchester United[/TD]
6
2
4
0
20
11
+9
10
[/TR]

[TD="align: left"] Galatasaray[/TD]
6
2
2
2
8
8
0
8


[TD="align: left"] Benfica[/TD]
6
2
2
2
8
9
−1
8


[TD="align: left"] Lens[/TD]
6
2
2
2
5
6
−1
8


[TD="align: left"] Croatia Zagreb[/TD]
6
2
2
2
5
7
−2
8



[/TABLE]
3. olarak orada da kıl payı kaçırdık çeyrek finali. Grupta ise genel averaj vardı, ve +2 genel averajımız daha olsa biz çıkacaktık.

Şimdi ki 2.li averaj olsa yine yükselen taraf biz oluyorduk ama o da yoktu maalesef.

Soruna gelince;

Çeyrek Final'de seri başı kuralı olduğundan orada seri başı olamayacaktı eğer kalsaydık.

Muhtemel rakiplerimiz ise

R.Madrid
M.United
B.Münih
Inter

olacaktı.

Bunlar arasından Inter'i eleme şansımız olabilirdi belki, ama diğer takımlar çok zor olurdu.

Çeyrek Final'e kalmak ise çok büyük bir başarı olacaktı tabi kuşkusuz.
 
Bizi iki şey yıktı ilki deplasmandaki Rosenborg maçı diğeride Juve maçındaki Hakan'ın gördüğü mansız anlamsız sarı kart ,
maçtan evvel herkesin korkusu bu olmasına rağmen , şerefsiz gıcık fransız hakem içinde endişer mevcutken olmayacak yerde itirazdan kart görmüştü , o maçta sanırım birde penaltımız verilmemişti ,
eğer Hakan o sarıyı görmeseydi Bilbaoda herşey olabilirdi kesin puan alırdık denemez ama çeyrek finalle dönebilirdik oradan .
Rosenborg maçındada maç 1-0 iken belki puanla dönülebilecek iken sanırım Vedat idi 2. sarıdan atılınca ne olduysa oldu ve son dk'larda üst üste 2 gol yemiştik , 1 kişinin mallığı son anlardaki belki konsantrasyon kaybı bize pahalıya patladı ,
Kısaca o sezon UEFA/Juve/Bilbao şikesi uyumu şerefsizliklerine rağmen çeyrek finali kendi eşşekliğimizden kaçırdık , çeyrek finale çıksaydık ne olurdu gerçekten mechul !
 
Yanlış hatırlamıyorsam o döneme dair bir konuda ,
malum ekonomik kriz hep daim idi bizde ve Bilbao maçından evvel futbolcular belki para alamazken ŞL'den gelen paradan basketbolculara ödeme yapılması idi hatta bunuda zamanın basketbol takımı kaptanı bir oyuncuyu arayarak haber veriyor ,
o zamanlar çıkmıştı bu haberler hatırlayan vardır !
 
Kuraya bağlı.O sezonun finalistleri Manchester ve Bayern'i zor elerdik bence.Real de bizi muhtemelen elerdi.Diğerlerini eleyebilirdik herhalde.

Bence yapabilirdik en azından çeyrek finalde rakibi bayağı zorlardık.

Elbetteki bilinmez. Sonuçta olmamış birşey hakkında konuşuyoruz. Ama Şerafettin'in dediği gibi rakiplere kolay lokma olmazdık.
Kaldıki o dönemler parasal futbolun başladığı ve küçüklerin büyüklere yem edildiği bir dönemdi.Ha şimdi farklı mı orası ayrı.Uğur, senin dediğin gibi kura da çok önemli.

Bu arada o dönemlere ait aklımda kalan önemli bir nokta da; Büyük başarılar hep büyük sancıların ardından geldi.
O günlerden sonra hep bu tür sancılı dönemler geçirince "Hadi bakalım. Arkasından güzel günler, büyük başarılar gelecek" umuduna kapılıyorum .
Ama ne yazık ki nafile :(
 
Üst Alt