Çok büyük hayal kırıklığı yaşıyorum. Bu maçı kabullenebilmek çok zor. Olumlu tarafından bakmaya çalışıyorum, en azından şu yenilmeyen takım muhabbetini kapatır ve sırf şu yüzden ilk 11'den kesilemeyen bazı isimleri artık değiştiririz belki diyorum ama bir yandan da bunu basit bir iş kazası olarak görüp sorun yokmuş gibi devam edecekmişiz gibi geliyor. Doğrusu bu yenilgisizlik muhabbetini hiç anlamadım başından beri. Galatasaray yenilmemesi ile tatmin olacak bir kulüp değil. Bu genelde ligin flaş takımı diye tabir edilen anadolu takımlarının övünebileceği bir durum olabilir belki. 10 maçta 5 galibiyet 5 beraberlik alırsın yenilmemiş olursun. Ama 8 galibiyet 2 yenilgi alsan bu daha tercih edilebilir bir durum olur. Bizim de esas kovalamamız gereken budur zaten.
Uzun zaman sonra stadyumda maç izleme şansım oldu ve tv başındayken acaba ben mi yanlış düşünüyorum diye aklımdan geçenlerin aslında çok daha fazlasının olduğunu gördüm. Ve nihayetinde bende oluşan net kanı, bu takımın ağır topları olarak gözüken Selçuk, Sneijder ve Podolski takımın saha içindeki sorunlarının temelini oluşturan isimler. Bu 3 isimden sahada en fazla 1'i bulunmalı. Hatta 1'i bile fazla ama hepsinin birden kesileceğine ihtimal vermediğim için 2 tanesi kesilse buna da şükür derim.
Eren, Tolga ve Bruma'yı pamuklara sarıp sarmalamamız lazım. Bu adamlar bu takımın olmazsa olmazları. Sarfettikleri efor inanılmaz. Sadece toplu oyunda değil topsuz oyunda da hep oyunun içindeler. Bunlar dışında belki alternatifsizlikten dolayı Carole ve tabiki Muslera. Geri kalan 6 kişi net şekilde hep soru işaretli oyuncular. Günlük form durumları ve oyun tarzlarına göre hep değiştirilmesi gerekecek isimler.
Dünden beri konuşulduğunu gözlemlediğim bir konu var, o da sağ bek problemi... Maçta Cavanda o kadar çok efor sarfetti ki dün, onu izlerken ben yoruldum. Özellikle ilk yarıda devamlı ileri çıktı hep bindirdi, top kaybedildiğinde rakibin arkasından deparı atan da hep o oldu. Carole'dan çok daha fazla çalıştı ve önünde de hiç kimse oynamadı, tek başına idare etti o bölgeyi. Ve top o kadar çok sol tarafa sıkıştı ki, bunun sonucunda kendisi hep boş koşu yapmakla yetinmiş oldu. Ve kesin olan şey şu ki, bir oyuncu ne kadar çok boş koşu yaparsa o kadar çok yıpranır, hem fiziksel hem mental olarak maç içinde daha çabuk tükenir.
Peki bunu neden anlattım, Cavanda müthiş topçu ama biz kıymetini bilmiyoruz diye değil elbette. Şuna dikkat çekmek istiyorum. Mevcut düzende Sneijder'in bu saçma sapan sol kenara sandalye çekip oturmuş oyun tarzı yüzünden oyunun merkezi hep solda kalıyor ve dolayısı ile sağ kanat ve sağ bekteki oyuncular hiç oyuna katkı sağlayamadıkları gibi bir de gereğinden fazla efor sarfetmiş oluyorlar. Hatta en sonunda dün Riekerink ilk yarım saatten sonra Sneijder'i direk sol kanada aldı ki, hadi sende rahatla bizde rahatlayalım der gibiydi bir nevi. Bide dün ilk kez sağ açık olmadan oynadık o da ayrı bir konu tabi. Yani sağ bekin üzerine binen yük 2 katına çıkmış oluyor haliyle.
Peki o zaman sorarım ben, bu adamlar neye göre eleştiriliyor? Gerçekten bilinçli mi eleştiriliyor ben bundan şüphe duyuyorum. Tamamen ezber, başka da bir şey değil. Zamanında da Eboue'yi yere yattığı için eleştirirlerdi, o yüzden fazla dikkate almıyorum ben şahsen. Böyle diye diye Sabri 10 yıldır düzenli olarak forma şansı bulmaya devam ediyor. Alın bakın geçen haftaya kadar da hala o oynuyordu, memnun muydunuz kendisinden?
Bu yüzden haftalardır savunduğum bir şey var. Eğer sağ kanadı da işler hale getirmek istiyorsak, daha iyi bir futbol görmek istiyorsak ve bu sistemde devam ediyorsak, 10 numara bölgesine Josue'yi kullanmamız lazım. Bu Josue'nin mükemmel oluşundan değil, ama bu adam reel bir merkez oyuncusu ve o oynadığında oyun tek tarafa yığılmıyor. Ki burada gömüyorlar bu adamı ama ben beğeniyorum kendisini çoğunluğun aksine. Gençlerbirliği maçının ilk 20-25 dakikası oynadığımız oyun sezonun en iyi oyunuydu tartışmasız. Bunda da Josue'nin payı vardı, ki attığımız golde de başrolde o vardı.
Oyunu en verimli şekilde oynamak için, merkezi oturttuktan sonra sağ kenara da çizgiye inebilecek ve orta kesebilecek bir adam lazım. Yani solda ters ayaklı Bruma varken sağ tarafa sağ ayaklı oyuncu lazım. Senin kağıt üzerinde 2 tane santraforun var, Eren ve Kobein. Elindeki santrafor modellerin bu iken yeterli orta kesmemen ve sürekli içe kat eden kenar oyuncularıyla oynaman olabilecek en mantıksız iş. En kötü ihtimal yine yeteneksiz de olsa Yasin sağ kanatta oynayabilir ama benim tercihim unutulmaya yüz tutmuş Linnes'in sağ önde oynaması. Hatta ilk geldiğinde Denizli Linnes'i sağ önde oynatmıştı kupa maçında. Fena da oynamamıştı o maçta. Yasin'i bile savunmaya yardıma geliyor diye övüyordu çoğu kişi hücum katkısı için değil. Madem öyle orada Linnes oynasın, sonuçta savunmaya yardım edeceği garanti. Ayrıca Yasin'e göre çizgiye inme ve orta kesme eğilimi daha yüksek olacaktır şüphesiz.
Orta sahaya gelince de 4-2-3-1 düzeninde Tolga'nın partnerinin De Jong olması gerektiği dün bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Kayseri maçında da De Jong girdikten sonra hem Tolga ileriye daha rahat destek verebilmiş hem de dönen topları daha çabuk alıp, rakibi iyice sindirmiştik. Pozisyon bulduk, rakibi bunalttık anlamında söylemiyorum, daha net hakim olduk oyuna. Açıkçası dün maçta en etkili olduğumuz bölüm 80.dakikadan sonrası oldu. Maç boyu belki hep top bizdeydi ama en çok hücum zenginliğini de bu bölümde yarattık. Ve bunu yaparken de dan dun oynamadan, yine pas oyunu ile yaptık.
Stoperde ise sağlıklı olduğu sürece eldekiler içinde kesin oynaması gereken biri varsa o da Hakan Balta. Ve yine sağlıklı ise yanında artık Serdar oynamalı. Çünkü stoper ikililerinde en önemli şey denge unsuru. Hakan gibi süpürücü bir adamın yanına, daha agresif, sert ve çabuk birinin oynaması makul olur ve eldeki stoperlerde buna en yakın kişi Serdar. Beğenin, beğenmeyin ama gerçekleri kabullenelim bir zahmet. O bölge için en dengeli ikili bu olacaktır. Chedjou'dan da Semih'ten de bıktım usandım ben şahsen. Detayına girmek istemiyorum daha fazla.
Bir de özel olarak Podolski'ye değinmem gerek. Geldiğinden beri çoğu kişinin aksine ben kendisinden memnun değilim. Oyun tarzına da pek ısınamadım. Ha yok şu kadar gol attı, asist yaptı bilmem ne. Bunları geçelim. Ben zaten skor katkısını tartışmıyorum. Eminim gene atacaktır, hatta duble yapacağı maçlar yine olacaktır. Ama ben iyi futbol oynayabilmenin peşindeyim. Bana göre teknik direktörler için de en tehlikeli futbolcu tipi bu işte. Genelde maç boyunca yatıp, oyuna katkı sağlamazlar ama sırf gol tehdidi sebebiyle de oyundan alamazsın. Böyle futbolculara ister istemez ısınamıyorum. Gençliğinde tabi ki çok daha efektifti ona şüphe yok ama artık o eski günlerinden fersah fersah uzakta.
Dün de takımı eksik oynatan oyuncuların başını kendisi çekiyordu. Sağ kanat gibi başladı, dakikalar ilerledikçe içeri kaydı, stoperlerin arasında saklandı. Eren deli dana gibi koştururken bu arkadaş gram çaba sarfetmedi. Hem ileride Eren'i bozduğu gibi, hem de Cavanda'yı o bölgede tek başına bıraktı. Eh, o beklediği gibi önü hangar gibi açılmışken tehlike yaratabileceği şut alanlarını da bulamayınca bomboş bir maç geçirmiş oldu. Ha keza Gençlerbirliği maçında da sonradan oyuna girdiğinde, oyun hakimiyetini alan Gençlerbirliği'ni hiç durduramaz hale gelmiştik. Hız yok, çabukluk yok, mücadele yok, sorumluluk alma yok, çalım atma yeteneği yok. Ama Allah vergisi bazuka gibi sol ayak var. Önü boşsa yapıştırıyor. Ben böyle oyuncuyu ya tek santrafor olarak oynatırım ya da hiç oynatmam. Maçta gol lazım olur, 65-70'de alırsın. Ya da elinde santraforun kalmaz oynatırsın. Benim gözümde Podolski şu an böyle bir adam. Ben şu anki Bruma'nın varlığından heyecanlanırım, Muslera'nın varlığından güven duyarım. Şu an pek değilse de yine de bir Sneijder'imiz var bizim derim ama bizim Podolski'miz var demem, bana bu güveni vermedi hiçbir zaman. Bundan sonra da sağlıklı bir Kolbein kadroda olursa şayet, kendisi takımın 3.santraforu olmalıdır şahsi kanaatim.
Nihayetinde yukarıda bahsettiğim şeyler ışığında;
------------------Muslera--------------
Cavanda - Serdar - Hakan - Carole
------------Tolga - De Jong-----------
---------Linnes - Josue - Bruma------
--------------------Eren-----------------
şeklinde bir kadro çıkıyor. Yalnız bu kadro uzun vadeli bir kadro tabiki de olmaz. Böyle bir kadro bizi şampiyon da yapmaz. Ama 4-5 maçlık periyotlarda işimizi görebilir. Derli toplu oynayıp, geliştirilmesi gereken bölgeleri daha net görmemizi ve hangi oyuncu tiplerine ihtiyacımız olduğunu görmemizi sağlayacaktır. O peryodun sonunda çok fazla değil, 1-2 rötuş ile takım rayına oturtulabilir. Bir nevi taslak gibi olur, ana fikir değişmez, ama kadro üzerinde ufak tefek değişikliklerle ideali yakalayabilirsin. En basitinden önümüzdeki 3-4 maça böyle bir 11 ile başlanmasını tercih ederdim. Açıkçası bu kadro şu ankinden daha sağlam savunma yapacaktır ve hücumda da şu ankinden daha kötü olmayacaktır, şahsi kanaatim.
Buna alternatif olarak ise, bizi 1 tık daha hücuma yönlendirebilecek kadro yapısı, üzerinde çok değişiklik yapmadan;
----------------Muslera---------------
Cavanda - Serdar - Hakan - Carole
-----------------Tolga----------------
-Linnes - Josue - Sneijder - Bruma-
------------------Eren-------------------
şeklinde 4-1-4-1 veya 4-3-3 gibi bir sistemle yaratılabilir. Burada görülmesi gereken nokta ise Sneijder illa ki sahada yer alacaksa, oyunun tek tarafa yığılmaması için Josue'yi de sahada tutarak en azından o bölgeyi dengelemek gerektiği. Yasin, Sinan, Podolski, Selçuk, Sabri gibi isimler hamle oyuncusu olmaktan öteye geçmemelidir! Chedjou, Semih gibi adamlar ise ancak sakatlık ve ceza durumunda forma bulmalıdır, onun dışında herhangi bir şekilde kullanılmaması lazım. Kolbein ise iyileştikten sonra Eren ile rekabet halinde olacak. Duruma göre o da ilk 11'de tercih edilir gerekirse. Ama oyuna sonradan forvet alınacaksa kesinlikle ilk tercih Podolski değil kendisi olmalı! Podolski artık maç şuursuz hale gelirse, son 15-20 dakika ileride fazlalık yaratmak için oyuna alınmalı. Sonuçta karambolde gol şansı yüksek bir adam.
Eldeki kadro için yapılabilecek bana göre en temel çözümler bunlar. Bizim her şeyden önce efektif oynamamız lazım. Derli toplu bir takım var sahada evet, ama etkili bir takım yok. Ve maç içinde ister istemez istikrarsız oynuyoruz bu yüzden. Genelde tek devrelik veya 20-25 dakikalık performanslar ile maçları kazanabiliyoruz. Bunu dengeye oturtmadığımız müddetçe şampiyonluktan da bahsedemeyiz.