Cevap: Forumda Türkçemize sahip çıkalım
Üyelere kapalı alanda geçenleri buraya taşımak doğru değil. Ama yine de belirtmeliyim ki Türkçemize özen göstermek ve kapalı forumlarda ufak tefek argo/jargon kullanımlarına izin vermek farklı konular.
Eğer aynı kapsamda görüyorsanız; "Hem üyelerimize daha fazla özgürlük tanımak, hem daha fazla eğlenmek hem de Türkçemizi korumayı aynı anda başaracak bir sihirli formülümüz yok. Optimumu sağlamak adına çalışıyoruz." derdim. O yüzden buna tezat demeyelim, iyileştirme fırsatı olan bir konu diyelim.
Son olarak, size daha öncesinde "sanal alemdeyiz, rütbelere çok takılmayın" demiştim, bunu yinelemek istiyorum.
Tecrübeli Üye olarak atayacağınız üyelerinizi diğer rütbeli üyelerinize sorarak seçiyorsunuz ama üyenin kendisine sormuyorsunuz ne yazık ki. Direk bir mesaj ile bildiriyorsunuz. Oysa ki benim gibi bir kel aynak çıkıp kendince haklı nedenlere bağlayarak bunu red edebilir. Ne tekim kısa bir süre sonra olayın ne olduğunu görüp ayrılmak istemiş bir kişiden bahsediyoruz. Şimdi de sanki ben bu özel klübe girmek için bir şeyler okuyup imzalamışım yada söz vermişim de sonradan jurnalci duruma düşmüşüm gibi imalarda bulunmanıza gerek yok. Hakkınız da yok diye düşünüyorum.
Kişilere özel mesaj yazmak, olayları kişiselleştirmek hiç huyum değildir ama ne yazık ki siz karar merci olduğunuz için sizin özelinizde yazmak zorunda kalıyorum. Eleştirilerimin sizin kişiliğinize değil bu şekilde düşünenlerin fikirlerine olduğunu lütfen aklınızdan çıkarmayın.
Evet, bir gurup için argoya/jargona biraz olsun müsamaha göstermek ile Türkçe’mize sahip çıkmak aynı kefeye konulacak şeyler değildir. Samimiyetinizi sorgulatır. Başlık yazınızı tekrar okumanızı öneririm. Ufak yaştaki kızına “Panpa” ‘yı açıklamak zorunda kalmamak çabasında olan bir babanın malum yerde bolca kullanılan “amg” ‘yi nasıl açıklayacağını düşünün. Üyelere açık omayan bir alan demişsiniz , sanırım dil sürçmesi olmuş yada “standart üye “tabirini kullanmak size dokunmuş; Oysa hepimiz buraya üyeyiz değilmi ya.
Yeri gelmişken Türkçe’mizin koruması kavramına değinmek istiyorum. Biz göçebe bir kavimiz. Yer değiştirdikçe dilimizde diğer kültür ve dillerin etkisinde kalmış. Asya’nın merkezinde ki Türkçe’den çok uzaklardayız artık. Uzun yılardır aynı mekanda (Anadolu) barınıyoruz. Bu yüzden de dilimizde bir oturmuşluk beklenmesi gerekirken bu sefer başka unsurlar ortaya çıkmış dilimizi oturduğu yerde rahat bırakmayan: Globalleşme ve İletişim Çağı. Artık ana dil guruplarını korumak neredeyse imkansız halde. Çırpındıkça komik durumlara düşürüyor insanı. Otturgaçlı götürgeçlere gülmeye başlıyoruz. Bu çaba gerçekten boşuna. Emin olun Abdullah Bey kızınız yada ilerde kısmet olursa doğacak torununuz bambaşka bir dünyada bambaşka dinamiklerle büyüyecek. Dağıtılan kartlar her defasında farklılaşıyor; Oyunun kuralları da öyle.
Korunması gereken dilimiz yada dilin kuralları değil evrensel ahlaki değerlerdir. Bu dilden dile, kültürden kültüre değişmeyen bir sabit. Dil ile ahlaki değerler arasındaki bağ düşünülenin aksine çok çok zayıf bir bağ. Bazen forumdaki bayanları argodan, jargondan, bel altı espirilerden koruma çabanızı görüyorum. İnanın bayanların argo/jargon bilgileri erkekeleri ikiye katlar. Anlıyorum içinizde biraz maço bir kişilik saklı çoğu Türk erkeğinde olduğu gibi ama yukardan bakıldığında yine suyun akışına kulaç atmaktan farksız bu çabalarınız.
Rütbe konusuna gelirsek. Konuyu benim çok önemsediğim aslında çok ciddiye alınacak bir mevzu olmadığını vurgulayıp duruyorsunuz. Birincisi konu sizin düşündüğünüzün aksine hafife alınacak bir mevzu değil. Toplumu katmanlara bölmek yapılacak en temel hatalardan biridir. Zararları düşündüğünüzden çok daha ağırdır. Kızınızı “Panpa” ‘daki yozlaşmadan değil bu katmanlaşmanın zararlarından korumak önceliğiniz olmalı. Kolay anlaşılması için sizin verdiğiniz örnekten, yani Cem Yılmaz’ın Business Class espirisinden gireyim. Oradaki perdenin iki yakasını ayıran sadece “para” dır. En fakir, en kültürsüz, en paspal birey dahi biryerlerde arttırdığı parayla ekstra portakal suyu ve kek yeme hakkına kavuşur. Sizin yarattığınız, ayrıcalık verdiğiniz katmanlarda göreceli bir çok unsur var. Kısaca yanlış bir örnek verdiniz. Ben size daha uygun olanını vereyim. Bebek’teki bir “Privite Club” ‘a girmeyi deneyin. İstediğiniz kadar presentable olun, cebiniz şişkin, arabanız fiyakalı olsun. Kapıdaki obez kaslıları geçemezsiniz. Bir yerlede yazılı “kriterleri” vardır hep. Uyarsınız hepsine ama yinede ı-ıh, egonuzu asfalta bırakıp dönersiniz paşa paşa. Yada Beykoz’da, Sarıyer’de hadi geçtim Beylikdüzü’nde etrafı çitlerle çevrili korumalı, havuzlu, su parklı vs vs olan siteleri düşünün. Villaları satan emlakçıların da “kriterleri” var. Kendilerini “standart” dünyadan izole etmeye çalışan çocuklarını servisten kolleje, kolejden villasının kapısına hapseden ebeveynleri düşünün. Birde bu izalasyonun dışında kalanları. İki cephe arasında artan uçurumu düşünün. Kime fayda sağlıyor? Aslında iki tarafta kaybediyor. Etkileşim gitgide zayıflıyor. Bağlar kopuyor. Toplum yavaşça içten çürüyor. (Ah bu parti nasıl oluyorda bu oyu alıyorlar falan. Kemikleşmiş oylar. Yakında seçim var gündem de. Pazartesi sabahı çoğumuz sorularla uyanacağız ).
Sizin üyelerinizde öyle. Her şeyin daha özgür olduğu, argon/jargon serbestliği içinde yazan Tecrübeli Üye’leriniz neden rahat oldukları, eğlencesi bol, kuralların zayıf işlediği yerde yazacaklarına “standart” foruma girip kassınlar ki. Hayata karışmak için mi? Peh. Neden GSE’liler Nevizade’lerinden kalkıp Güngren Parkı’nda çay bahçesini tercih etsinler? Misyonerlik için mi?
Orayı göremeyen “standart” üye kendisi hakkında atıp tutulduğunu, yorumlar yapıldığını bilse ne ayıp olurdu değil mi ya! Ne önemi var ki. Yalancıktan surlar,içi dolu turşucuk.
Ama ben jurnalciyim. Bana sivrisinden oklar, esenler tayfası “like”ları toplar!
Sanal dünya! Sanal'ın sözlük anlamı: Gerçekte yeri olmayıp zihinde tasarlanan.
İnsanı diğer insandan esas ayıran fiziksel özellikleri değil düşünceleri, tecrübeleridir. Hepimiz burada gerçeğiz. Gerçek düşüncelerimizi, gerçekleşmiş tecrübelerimizi paylaşıp, yorumlar yapıyoruz.
Hafif değil o kadar Abdullah Bey. Hafif olsaydı siz de bu kadar kafayı yorup, zaman ayırıp GSE, TÜ kriterleri yaratıp ayakta tutmaya, savunmaya çalışmazdınız. Çelişki kendi cümlenizde gizli.