Rijkaard, başımız gözümüz üstüne - Tanıl Bora
Rijkaard-Jugend. Yani Rjikaard Gençliği, veya Rijkaard Gençlik. 2003’te Almanya’da kurulmuş gayrifedere bir organizasyonun adı bu. Salon turnuvaları düzenlediler, anti-faşist futbol kampanyalarına katıldılar. Futboldaki milliyetçiliğe ve zevki-eğlenceyi öldüren performans baskısına karşı, Rijkaard’ı bayrak yapmışlardı. Bu adı almaları biraz da inadınaydı: Rijkaard’ın, 1990 Avrupa Şampiyonasında Rudi Völler’e salladığı meşhur tükürüğe sahip çıkıyorlardı (Völler 2003’te Alman Milli Takımı’nın teknik direktörüydü). Ama tek saikleri milli takım etrafında yaratılan ‘Almanlık gururuna’ tepki göstermek değildi; Rijkaard’ın Hollanda’ya oynattığı arzulu, erotik futbolu bağırlarına basıyorlardı.
Rijkaard, gerek 36 yaşında üstlendiği Hollanda millî takımında, gerek Barcelona’daki rüya takımında, Sacchi’nin örgütlü savunma oyunuyla Hollanda hücumperestliğinin kıvamlı bir kokteylini yapmayı hedefledi. 2006 Mayısı’nda Spiegel’e verdiği mülakatta, ‘nesnel’ oyun ile ‘oyuncu’-oyunu, futbolun iki ayrı cephesi olarak kaynaştırmak gerektiğini söylüyordu. Nesnel oyunla kastettiği, kendi sözleriyle: ‘Her oyuncunun oyundaki sorumluluğunu ve neticeyi gözeterek oynaması...’
FIFA’nın internet sitesinde 2005 Şubatı’nda yayımlanan mülakatında söyledikleri de, Rijkaard’ın taktik zekâya verdiği önemi gösterir: “Uygulanan ofsayt kurallarını gülünç buluyorum. Teknik açıdan kuvvetli ve hücum oynayan bir takımın repertuvarında ofsayt taktiği önemli bir parçadır. Mümkün olduğu kadar ileri çıkar ve savunmalarını da öne sürerler. Buna karşılık, bugünkü kurallara göre rakipten üç oyuncu ofsayttayken onlar müdahale etmeyip başka bir oyuncu topla ilerler ve ofsayttaki o üç oyuncuya pas verirse, nizami bir gol atılabiliyor. Savunmacıların zekice oyununu cezalandıran gülünç bir şey bu.”
Önemini sürekli vurguladığı ‘çalışma’ da, zekâyı içeren bir etkinlik olmalı ona göre: “Çalışmak kısa bir sözcüktür ama birçok farklı şeyi ifade edebilir. Bir teknik direktör oyuncularını çok farklı biçimlerde çalıştırabilir; bazen zihinsel bazen fiziksel. Önemli olan duruma bakmak ve gerek takımın gerek tek tek oyuncuların o sırada neye çalışması gerektiğine karar vermek.”
Lakabı ‘Mr Cool’
Kendi ‘futbol felsefesi’ olan birisi var karşımızda; ancak ‘felsefe yapmayan’, tantanasız birisi. “Sorunlar üzerine fazla konuşursanız, büyürler” diyor. Katalunya’da ‘Mister Cool’ diyorlardı ona; kulübesinin önünde sükûnetle oyunu seyredişini seyretmek, her zaman güven vericidir. Onun yönetimini ‘Budistçe’ diye tanımlayan var. Financial Times’ın futbol yorumcusu Ronald Reng’in dikkat çektiği şey de aynı: İnsanları kendini geri çekerek yönetmeyi bilmek. Oyuncularla ‘insanca’ yakınlık kurmak, bunu bir zayıflık olarak görmemek. Reng, Rijkaard’ın iktidar jestlerine ihtiyaç duymayan doğal otoritesini vurguluyor. 2005 şampiyonluk töreninde 100 bin kişinin doldurduğu Camp Nou’da bir konuşma yapması istendiğinde “kutlama oyuncuların hakkıdır” deyip Japon üsulü önlerinde eğilmiş ve sahneden çekilmişti.
“Futbol sevgimiz çocuklukta başlar, sonra bu dünyanın parçası olmak çok güzeldir” diyor. İşini önemsediği kadar, yapıp ettikleriyle, hayatın futboldan ibaret olmadığını hatırlatır hep. Çok sayıda sosyal yardım vakfının aktif destekçisi; tsunami kurbanlarına veya hasta çocuklara yardım maçlarında mutlaka olay yerinde.
Alternatif rock seviyor
Peki bu adamın müzik delisi olduğunu bilir misiniz? İspanyol gazeteci Oriol Rodriguez’le Mart’ta yaptığı söyleşide, müzik mahremini faş etti Rijkaard. Pop, rock, soul, folk, hepsine gönlünü düşürebildiğini anlatıyor, fakat en çok alternatif rock’a hayran. Pixies için kelimesi kelimesine ‘Albümlerini dinledim ve hayatım değişti’ diyor. 60’lar ve 70’ler için favorisi Beatles ve Sex Pistols; 80’lerde XTC, 90’larda Nirvana ve Pearl Jam. Halihazırda Coldplay, Killers ve Bloc Party’i beğeniyor. (Oğlunun System of a Down fan’ı olduğunu da not edelim!) Yeni müziklere ve gruplara hep açık. Arada sırada gitarla ‘oynadığını’ söylüyor ama bir iddiası yok. Kazanılmış maçlardan sonra yumuşak, duygusal hatta hüzünlü parçalar dinlemeyi severmiş: “Geride kalan güzel şeyleri tekrar gözümün önünden geçirmek için.” Verdiği misal: Nirvana’dan ‘Unplugged in New York’. Önemli bir mağlubiyetten sonra ise sert, elektronik bir şeylere ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Galatasaray kulübü yetkilileri acaba maç bitimlerinde hocanın bu tercihlerine uygun bir müzik neşriyatı tasarlarlar mı?
Rijkaard, hepimize iyi gelecek.
TANIL BORA
RADİKAL