Savaş Akman
10 Numara!
- 26 Ocak 2013
- 16.623
- 3.600
- 458
Aysal döneminde gelen şampiyonluklarda özellikle ilk senede yapılan transferlerin kısa vadede sağladığı katkının payı büyük. Ama bu transferlerden bir çoğu ile yollarımızı ayırdık. Bunlar daha ziyade dönemi kurtarmaya yönelik hamlelerdi. Yabancı sınırının 5+3 olması ve bu transferlerin geleceğe dönük olmaması birleştiğinde bu sıkıntılı dönemi ister istemez beraberinde getirdi.
Özellikle bu dönemde şikecilerin şike süreci ile uğraşması, diğer rakip olabilecek takımların da türlü sıkıntılarda bulunması (özellikle ekonomik sıkıntı ve yönetimsel istikrarsızlık) bizi rakipsiz yaptı. Fatih Terim bir mucize gerçekleştirmedi. Yaptığı tek şey Galatasaray'ın kazanma alışkanlığını geri getirmek ve bunu lig boyunca sürdürecek motivasyon ortamını sağlamaktı. Bunda bu dönemde yönetimde yer alan bazı diğer kilit isimlerin de (Dürüst ve Albayrak gibi) önemli payı vardı.
Ünal Aysal yerine kim gelirse gelsin bu görevi yerine getirecekti. Zira Galatasaray bu atılımı yaparken tüm camia kenetlendi ve kötü gidişe bir reaksiyon gösterdi. Bu atılım sadece bir kişiyle gelmedi. Burada en kayda değer başarı iki sene üst üste Avrupa'da gruplardan çıkma başarısıdır. Özellikle ikinci sene çok daha zorlu bir gruptan çıkmayı başardık ama onda da devamını getiremedik. Şimdi bu şartlarda, 5+3 gibi bir sınırlama varken bunu yapmak da çok zor. Bu apayrı bir konu.
Aslında şu an içinde bulunduğumuz durum da iki sene öncesi içinde bulunduğumuz buhran dönemini andırıyor. Yapılan hataları telafi etmek için üretilen çözümler sonuç vermedikçe bu noktaya gelinmesi kaçınılmaz. O dönemle bu dönem arasındaki tek fark elde edilen sportif başarı. Belki biraz öz varlıklar yükseltildi, borçlar az da olsa eritildi ama hala büyük bir borcumuz var. Hala ayağımızı yorganımıza göre uzatmak zorundayız. Bu anlamda değişen fazla bir şey yok. Bununla birlikte yarıştığımız ortam değişti. Rekabet arttı, rakiplerimiz iki sene önce olduklarından daha iyi durumdalar. Genel anlamda Türk futbolunun durumu hala içler acısı ama lig temelinde değerlendirdiğimizde yabancı sınırının da düşmesiyle işimiz daha da zorlaştı. Transfer planlamamızı buna uygun yapamadık. Yapsaydık bile yerli oyuncular belirli bir kalitenin ötesine gidemiyorlar.
Fatih Terim'in gönderilmesi veya gitmesi hatalı veya hatasız olarak değerlendirenler olacaktır. Asıl bence önemli olan yollar ayrıldıktan sonra alınan kararlardır. Bu kararların maalesef çoğunlukla isabetsiz olduğunu görüyoruz. kamplaşmanın arttığı, huzursuzluğun ve güvensizliğin olduğu bir ortam izledik son dönemde. Bütün bunların ardından bu son kaçınılmazdı. Ayrıca belli oluyor ki Aysal da şöhret ve sorumluluğun getirdiği yorgunlukla bunalmış vaziyette. Böyle olmasa seçim kararına gitmez, ailemle görüştükten sonra kararımı vereceğim gibi bir beyanatta bulunmazdı.
Sonuç itibarı ile camia olarak tekrar reaksiyon göstermek zorunda olduğumuz bir dönemece gelmiş bulunuyoruz. Benim şahsen beklentim tıpkı iki sene önce olduğu gibi doğru kararların alınarak hayata geçirilmesidir. Yarışabilmek istiyorsak bunu başarmak zorundayız. Kenetlenme ortamı olmadan bunu yapmamız mümkün değil. Taktik ve teknik en son konuşulması gereken şey. Önce kutuplaşma ortamından kurtulmak zorundayız.
Bu takımın kaptanı ve gol kralı olmuş futbolcusu sahaya çıkmaya korkuyorum, topa korktuğum için vuramadım şeklinde açıklamalar yapıyorlarsa durum çok ciddi boyutlara ulaşmış demektir. Huzurun kalmadığı bir ortamda değil Prandelli, bütün delliler gelse değişen bir şey olmayacaktır. Önce tepeden tırnağa (başkanından çaycısına) bir yeniden değerlendirme sağlanmalı. Ancak bu sağlandıktan sonra taktik ve teknik konuşmaya başlayabiliriz.
Özellikle bu dönemde şikecilerin şike süreci ile uğraşması, diğer rakip olabilecek takımların da türlü sıkıntılarda bulunması (özellikle ekonomik sıkıntı ve yönetimsel istikrarsızlık) bizi rakipsiz yaptı. Fatih Terim bir mucize gerçekleştirmedi. Yaptığı tek şey Galatasaray'ın kazanma alışkanlığını geri getirmek ve bunu lig boyunca sürdürecek motivasyon ortamını sağlamaktı. Bunda bu dönemde yönetimde yer alan bazı diğer kilit isimlerin de (Dürüst ve Albayrak gibi) önemli payı vardı.
Ünal Aysal yerine kim gelirse gelsin bu görevi yerine getirecekti. Zira Galatasaray bu atılımı yaparken tüm camia kenetlendi ve kötü gidişe bir reaksiyon gösterdi. Bu atılım sadece bir kişiyle gelmedi. Burada en kayda değer başarı iki sene üst üste Avrupa'da gruplardan çıkma başarısıdır. Özellikle ikinci sene çok daha zorlu bir gruptan çıkmayı başardık ama onda da devamını getiremedik. Şimdi bu şartlarda, 5+3 gibi bir sınırlama varken bunu yapmak da çok zor. Bu apayrı bir konu.
Aslında şu an içinde bulunduğumuz durum da iki sene öncesi içinde bulunduğumuz buhran dönemini andırıyor. Yapılan hataları telafi etmek için üretilen çözümler sonuç vermedikçe bu noktaya gelinmesi kaçınılmaz. O dönemle bu dönem arasındaki tek fark elde edilen sportif başarı. Belki biraz öz varlıklar yükseltildi, borçlar az da olsa eritildi ama hala büyük bir borcumuz var. Hala ayağımızı yorganımıza göre uzatmak zorundayız. Bu anlamda değişen fazla bir şey yok. Bununla birlikte yarıştığımız ortam değişti. Rekabet arttı, rakiplerimiz iki sene önce olduklarından daha iyi durumdalar. Genel anlamda Türk futbolunun durumu hala içler acısı ama lig temelinde değerlendirdiğimizde yabancı sınırının da düşmesiyle işimiz daha da zorlaştı. Transfer planlamamızı buna uygun yapamadık. Yapsaydık bile yerli oyuncular belirli bir kalitenin ötesine gidemiyorlar.
Fatih Terim'in gönderilmesi veya gitmesi hatalı veya hatasız olarak değerlendirenler olacaktır. Asıl bence önemli olan yollar ayrıldıktan sonra alınan kararlardır. Bu kararların maalesef çoğunlukla isabetsiz olduğunu görüyoruz. kamplaşmanın arttığı, huzursuzluğun ve güvensizliğin olduğu bir ortam izledik son dönemde. Bütün bunların ardından bu son kaçınılmazdı. Ayrıca belli oluyor ki Aysal da şöhret ve sorumluluğun getirdiği yorgunlukla bunalmış vaziyette. Böyle olmasa seçim kararına gitmez, ailemle görüştükten sonra kararımı vereceğim gibi bir beyanatta bulunmazdı.
Sonuç itibarı ile camia olarak tekrar reaksiyon göstermek zorunda olduğumuz bir dönemece gelmiş bulunuyoruz. Benim şahsen beklentim tıpkı iki sene önce olduğu gibi doğru kararların alınarak hayata geçirilmesidir. Yarışabilmek istiyorsak bunu başarmak zorundayız. Kenetlenme ortamı olmadan bunu yapmamız mümkün değil. Taktik ve teknik en son konuşulması gereken şey. Önce kutuplaşma ortamından kurtulmak zorundayız.
Bu takımın kaptanı ve gol kralı olmuş futbolcusu sahaya çıkmaya korkuyorum, topa korktuğum için vuramadım şeklinde açıklamalar yapıyorlarsa durum çok ciddi boyutlara ulaşmış demektir. Huzurun kalmadığı bir ortamda değil Prandelli, bütün delliler gelse değişen bir şey olmayacaktır. Önce tepeden tırnağa (başkanından çaycısına) bir yeniden değerlendirme sağlanmalı. Ancak bu sağlandıktan sonra taktik ve teknik konuşmaya başlayabiliriz.