Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?

Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Gözünüzü seveyim yapmayın araştırın. Osmanlıca ile Türkçe arasında dağlar kadar fark var. Bir defa kelimeler arapçe ve farsça çpoğunlukta. Tekrar ediyorum osmanlıcada Arapça ve Farsça çoğunlukta.



Çok ufak bir araştırma ile Osmanlıca'nın halk tarafından anlaşılmadığını görebilirsiniz.
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



İtüsözlükten bakarım bir ara:)
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Osmanlı dinin karşı çıktığı hangi yasayı çıkartmış. Sonuçta sen Kuran'da ya da Yahudilerin kutsal kitaplarında yer almayan bir yasa çıkartıyorsun. Zaten böyle bir yasa yokki kutsal kitapta nasıl kutsal kitaba aykırı olsun İsrail'de ya da Osmanlı'da. İsrail'e teokrasi deyip, Osmanlı'ya dememek garip bir durum. Ki İsrail anayasası çok katı bir anayasa değildir demokrattır bazı konularda. Kadın-erkek eşitliği ön plana alınır dincilerin çok fazla olduğu yerlerde Yahudi kadınlar otobüsün arkasına binmek zorunda kalmalarına rağmen. Yani çıkarrtıkları yasaların referansı bence kutsal kitaplarından daha çok yıllarda gelişen secular hukuk kurallarından kaynaklarınır İsrail'de. Öyle olsa anayasası olmaz temel kutsal kitaptır der bırakır. İsrail teokratsa Osmanlı iki kat teokrat. Dini kullandılar doğrudur, bugün İsrail'de dini kullanır ,teokratik diye adlandırılan her devlette din zaten egemenliğin bir aracı olarak kullanılmıştır burası farklı bir tartışma konusuna giriyor..



Talmud'u oku görürsün; ne kadar katı ne kadar esnek. İsrail resmi olarak teokratik bir devlet değildir ama anayasası talmud'tur. Bütün cezalar talmud'a göre yorumlanır. Bu da onu hem demokratik hem de teokratik bir devlet yapıyor. Zaten devlet adamlarının tamamı radikal dinci oluyor. Bu bile alttan teokratik olduğunu gösterir.



Osmanlı için demin bahsettiğimiz kardeş öldürme mevzusu Kur'an tamamen yasaklamıştır. Allah için verilen harpların dışında insan öldürmek, büyük günahtır. Osmanlı'da devletçi gelenekler ve adalet sistemi önemli bir husustur. Adalet her zaman dinden daha önemli bir nitelik taşımıştır. Kısaca pratik olarak dini öğeler eğer devletin içindeyse teokratiktir, değilse başka bir sistemdedir.



Talmud'tan bir örnek :



Ceza Hukuku:

a) Şahsî intikam menedilmiş, cemiyet namına kanunen cezalandırma esası getirilmiş, kısas usulü benimsenmiştir. (Tekvin: 9, Sayılar: 35/16 vd.)

Katilin öldürülmesine karşılık diyet (kan bedeli) kabulü menedilmiştir. (Sayılar: 35/ 31)

b) Cezanın şahsiliği kabul edilmiştir. Suçlu yakalanamadığı takdirde onun yakınlarının cezaandırılması ve onlardan intikam alınması yasaklanmıştır. (Tesniye: 24/16)

c) Bazı cezalar:

"Ve adamlar kavga edip bir kadına çarparlar ve onun çocuğu düşerse ve bir zarar olmazsa kocasının tayin ettiği tazminatı hâkimler vasıtasıyle ödeyecektir. Fakat zarar olursa o zaman can yerine can, göz yerine göz, dişe diş, ele el, ayağa ayak, yanığa yanık, yara yerine yara, bere yerine bere vereceksin."

"Ve eğer bir öküz, bir erkeği ve yahut bir kadını süserse ve o ölürse öküz mutlaka taşlanarak öldürülecek (recm) ve eti yenmeyecektir... Öküzün süstüğü öteden beri biliniyorsa ve sahibine söylenmiş o da zaptetmemiş ise sahibi de öldürülecektir. Eğer fidye konursa canının fidyesi olarak verecektir." (Çıkış: 21)

"Eğer bir adam nişanlı olmayan bir kızı aldatır ve onunla yatarsa ağırlığını vererek onu alacaktır. Eğer kızın babası vermezse o zaman kızlara verilen ağırlık kadar para verecektir"; (Çıkış: 22)

Hırsızlık yaparken yakalanan kimse öldürülürse diyet ödenmez.

Öküz, koyun gibi hayvanları çalan satar veya boğazlarsa dört beş katını öder. Ödeyemez ise hırsız satılır ve bedeliyle ödenir; (Çıkış: 22)

d) Öldürme suçunda kullanılan âlet nazar-ı itibâre alınmış, öldürücü âletler kullanıldığı takdirde "maktûlün yakını katili bulduğu yerde öldürür" denmiştir; (Sayılar: 35)

e) Katili mechûl cinâyetlerde "kasâme usûlü" kabul edilmiştir. Buna göre maktûlün bulunduğu arâzî hangi şehre yakın ise oranın ihtiyarları, kâhinlerin önünde, boğazlanmış -hiç çalıştırılmamış- bir inek üzerinde ellerini yıkayarak yemin edecek, "öldürmedik, öldüreni görmedik" diyeceklerdir; (Tesniye: 21)

f) İdamı gerektiren diğer suçlar:

Güneş, Ay ve semâvî varlıklara tapınanlar idam edilir; (Tesniye: 17).

Yahova'dan başkasına kurban kesen, Rabbin ismine söven öldürülür; (Çıkış: 22, Levililir: 24).
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Bende biliyorum devleti kontrol etmediğini fakat din bir referanstır. Monarşide dini bir referans aramak zorunda değil kendisine ne diye arıyor o zaman Osmanlı kendisine dini referans. Bir de çıksınlar bakalım kanunlarda Kuran'ın dışına neler oluyor o zaman. İslam hukukuna göre yönetildi ve İslam hukuku sadece Kuran'dan ibaret değil. Bunun içinde yüzyıllardır süren uygulamalar var , teamüller var, sanki referansı laik seküler birşeymiş gibi. O zaman tarihte teokratik tek devlet İslam perygamberinin yaşadığı dönem hatta belki 4 halife devri.. Sende teokrasi deyince sadece dini liderin yönetmesi anlamında algılıyorsun. Teokrasi de illaki lider aynı zamanda dini lider olmak zorunda değil. Dine de dayandırabilir uygulamalarını ve bu da teokrat olduğunu gösterir.. Aynı zamanda İsrail'de de dini lider ile devlet lideri farklı :)



Bu konu hakkında bir önceki mesajımda açıklama yaptım.
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Talmud'u oku görürsün; ne kadar katı ne kadar esnek. İsrail resmi olarak teokratik bir devlet değildir ama anayasası talmud'tur. Bütün cezalar talmud'a göre yorumlanır. Bu da onu hem demokratik hem de teokratik bir devlet yapıyor. Zaten devlet adamlarının tamamı radikal dinci oluyor. Bu bile alttan teokratik olduğunu gösterir.



Osmanlı için demin bahsettiğimiz kardeş öldürme mevzusu Kur'an tamamen yasaklamıştır. Allah için verilen harpların dışında insan öldürmek, büyük günahtır. Osmanlı'da devletçi gelenekler ve adalet sistemi önemli bir husustur. Adalet her zaman dinden daha önemli bir nitelik taşımıştır. Kısaca pratik olarak dini öğeler eğer devletin içindeyse teokratiktir, değilse başka bir sistemdedir.



Talmud'tan bir örnek :



Adem o kardeş katli yasasını dine dayandırdıkları aynen bu şekilde makeleyi bulacam ve sana gönderecem. O makale İstanbul'da herhalde. Aynen bu şekilde orda da belirli ayetleri öne çıkartarak Kuran'a dayandırmıştı bu ilkesini. Temelde Talmud için dediğin şeyler aslında Kuran'da da geçerli. Mesala tarihin bir devrinde nasıl Kuran'daki bir ayetin öne çıkarıldığı , diğer devrinde nasıl öteki ayetin öne çıkarıldığı ve bunların arasındaki uygulamada nasıl zıtlıklar olduğu konusunda Lewis'in İslamın Siyasal Söylemi'ni oku. Bunu çok açık yazmaz fakat verilen örnekler vs. vs. bu durumu iyice netleştirir insanın kafasında. O makeleyi bulunca da sana göndercem söz. Yani onlarda dayandırdı ayetlere dayandırmak zorunda idiler kardeş katlini hatta yazıyordu makalede hangi ayetlere dayandırdıkları vs. vs. Bulunca söz gönderirim, İstanbul'da ama sanırsam makale.. :) Yani İslam dinindeki farklı ayetleri öne çıkarmaları gayet doğal. Bu olduki zaten. Özellikle itaat etme vs. vs. ile ilgili bölümde Lewis'in kitabında bunlar yeterince açıklanıyor zaten. :)
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Yahu Osmanlı çok büyük bir devlet. Doğuyla birebir etkileşimde, Kur'an dili de malum. Kelime geçişi kadar doğal birşey var mı? Biz de bir sürü ingilizce sözcük kullanıyoruz. 50 yıl önce konjonktür desen kim anlardı? Değişik bir mantık çözemedim. Ayrıca manadura nedir, bunun cevabını verin:D



Keşke yaklaşmasaymışız şu doğuya.Adamların harflerini aldık,Onlar ne yaptı.Daha yakın zamanda Osmanlının Kabeleri koruyalım diye yaptırdığı kaleleri yıktırdılar.Nedeni de;arabistanda türk izi kalmasın!



Gevur gevur deriz.Avrupada türk eserleri yıkılmışmı.Ben duymadım
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Adem o kardeş katli yasasını dine dayandırdıkları aynen bu şekilde makeleyi bulacam ve sana gönderecem. O makale İstanbul'da herhalde. Aynen bu şekilde orda da belirli ayetleri öne çıkartarak Kuran'a dayandırmıştı bu ilkesini. Temelde Talmud için dediğin şeyler aslında Kuran'da da geçerli. Mesala tarihin bir devrinde nasıl Kuran'daki bir ayetin öne çıkarıldığı , diğer devrinde nasıl öteki ayetin öne çıkarıldığı ve bunların arasındaki uygulamada nasıl zıtlıklar olduğu konusunda Lewis'in İslamın Siyasal Söylemi'ni oku. Bunu çok açık yazmaz fakat verilen örnekler vs. vs. bu durumu iyice netleştirir insanın kafasında. O makeleyi bulunca da sana göndercem söz. Yani onlarda dayandırdı ayetlere dayandırmak zorunda idiler kardeş katlini hatta yazıyordu makalede hangi ayetlere dayandırdıkları vs. vs. Bulunca söz gönderirim, İstanbul'da ama sanırsam makale.. :) Yani İslam dinindeki farklı ayetleri öne çıkarmaları gayet doğal. Bu olduki zaten. Özellikle itaat etme vs. vs. ile ilgili bölümde Lewis'in kitabında bunlar yeterince açıklanıyor zaten. :)



Kuran'da kardeş katli yasasını onaylayan birşey varsa ben dahil herkes ateist olur.Yok öyle bişey.
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Kuran'da kardeş katli yasasını onaylayan birşey varsa ben dahil herkes ateist olur.Yok öyle bişey.





Ya şimdi işi gücü bırakıp İsrail anayasası ile Talmut'u alıp inceleyecem sonra bin tane farklı uygulama getirecem buraya. İsrail teokrattır deyip ;Osmanlı teokrat değil demek bence saçma. O makalede belirli ayetlere dayandırıyor bulunca ekleyecem o makaleyi. Direk kardeşinizi öldürün demesi farklı , devletin menfaati için uygundur bazı şeyler vs. vs. demesi farklı ama İslam'da dayandırdığı temel dayanaklar vardı makalede.. Bir de ben İsrail anayasasının tamamen Talmut'a dayandırıldığına inanmıyorum.
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Şeyhülislam mevkii güçlü değildi. Olmasına da padişah izin vermezdi zaten. Zira Yavuz Sultan Selim'den sonra padişahlar aynı zamanda halife olmuşlardır.

Yeniçerilerin aldıkları fetvalar tamamen protokole uydurmak içindir. Sen şeyhülislamın evini yüzlerce kişiyle sarıp fetva istersen vermesi kadar doğal bir sonuç da yoktur sanırım.

Padişah için de onu indirmek isteyenler için de pek bir önem arzetmezler görüntünün dışında.



Sadece padişahın işlerini meşrulaştırmışlar halk tepki koymasın diye İslam'a uygun kılıflar dikmişlerdir.
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Adem o kardeş katli yasasını dine dayandırdıkları aynen bu şekilde makeleyi bulacam ve sana gönderecem. O makale İstanbul'da herhalde. Aynen bu şekilde orda da belirli ayetleri öne çıkartarak Kuran'a dayandırmıştı bu ilkesini. Temelde Talmud için dediğin şeyler aslında Kuran'da da geçerli. Mesala tarihin bir devrinde nasıl Kuran'daki bir ayetin öne çıkarıldığı , diğer devrinde nasıl öteki ayetin öne çıkarıldığı ve bunların arasındaki uygulamada nasıl zıtlıklar olduğu konusunda Lewis'in İslamın Siyasal Söylemi'ni oku. Bunu çok açık yazmaz fakat verilen örnekler vs. vs. bu durumu iyice netleştirir insanın kafasında. O makeleyi bulunca da sana göndercem söz. Yani onlarda dayandırdı ayetlere dayandırmak zorunda idiler kardeş katlini hatta yazıyordu makalede hangi ayetlere dayandırdıkları vs. vs. Bulunca söz gönderirim, İstanbul'da ama sanırsam makale.. :) Yani İslam dinindeki farklı ayetleri öne çıkarmaları gayet doğal. Bu olduki zaten. Özellikle itaat etme vs. vs. ile ilgili bölümde Lewis'in kitabında bunlar yeterince açıklanıyor zaten. :)



Gönderirsen sevinirim. :)



Ama yine de söylemeliyim. Halkı ayaklandırmamak için Osmanlı'da din adalete çok alet edildi. Cahil olan halkı kandırmak kolaydır. Bende o zaman padişah olsam bu yola başvururdum. Şeriat kurallarını okumanı öneririm, eğer İslam devleti olsaydık şeriat geçerli olurdu ve şeriatta kardeşini öldürmek büyük suçtur.



Ya bir kere Osmanlı İslam devleti olsaydı fethettiği bütün bölgeleri İslamiyet için resmi yollardan sömürürdü ama bunu yapmadı.
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Ya şimdi işi gücü bırakıp İsrail anayasası ile Talmut'u alıp inceleyecem sonra bin tane farklı uygulama getirecem buraya. İsrail teokrattır deyip ;Osmanlı teokrat değil demek bence saçma. O makalede belirli ayetlere dayandırıyor bulunca ekleyecem o makaleyi. Direk kardeşinizi öldürün demesi farklı , devletin menfaati için uygundur bazı şeyler vs. vs. demesi farklı ama İslam'da dayandırdığı temel dayanaklar vardı makalede.. Bir de ben İsrail anayasasının tamamen Talmut'a dayandırıldığına inanmıyorum.



Makalesini de karşılığında Ayeti de istiyoruz o zaman.Direkte dolaylı yollarlada kardeş katli ne demek.Yerim devletini ya.Kuran insanlar için indi.Devletler yaşasın diye değil.O ayet varsa da Emevi denen dengesizler oynamıştır.
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Gönderirsen sevinirim. :)



Ama yine de söylemeliyim. Halkı ayaklandırmamak için Osmanlı'da din adalete çok alet edildi. Cahil olan halkı kandırmak kolaydır. Bende o zaman padişah olsam bu yola başvururdum. Şeriat kurallarını okumanı öneririm, eğer İslam devleti olsaydık şeriat geçerli olurdu ve şeriatta kardeşini öldürmek büyük suçtur.



Ya bir kere Osmanlı İslam devleti olsaydı fethettiği bütün bölgeleri İslamiyet için resmi yollardan sömürürdü ama bunu yapmadı.



500 yıl geçmiş.Hala aynı
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Makalesini de karşılığında Ayeti de istiyoruz o zaman.Direkte dolaylı yollarlada kardeş katli ne demek.Yerim devletini ya.Kuran insanlar için indi.Devletler yaşasın diye değil.O ayet varsa da Emevi denen dengesizler oynamıştır.





O kardeş katli yasası için bile şeyhülislamdan fetva almak zorunda kaldılar :) Yani teokrasi değilse Osmanlı monarşi hiç değil. Monarşiliğine aykırı örnekler de var. Monarşi de ne olursa olsun kendisine dini referans aramak zorunda değil, herşey için fetva peşinde koşmak zorunda değil.. Ekstra dediğim gibi zaten o dönemde ve günümüzde sadece Kuran'ı baz alarak bir ülkeyi yönetemezsin, yeni kanunlar koymak zorundasın ve burda gene gidip bir yerlerden vs. vs. fetva almak zorundasın. Şeyhülislam tabiki önemli değil. Fakat hukuk- sosyal hayat vs. vs. tamamen İslam hukukuna göre düzenlenir, hatta idarenin önemli bir bölümü bile..
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



O makaleyi de bulunca ekleyecem fakat İslam hukuna dayandırdılar kardeş katlini. Bu makale çok önemli değil, netten buldum şimdi,bu bile nasıl dayandırdıkları konusunda biraz bilgi veriyor fakat asıl o makaleyi bulunca da ekleyecem....



Osmanlı Devleti’nde kardeş katli, bazı tarihçiler tarafından vahşet ve saltanat uğruna insan katliamı olarak anlatılmaktadır. Kardeş katli meselesinin Kanunnâmedeki dayanağı olan madde nasıldır?Kanunnâmenin ihtilâfa yol açan ve farklı fikirlerin doğmasına sebep olan asıl maddesi, kardeş katli meselesi ile alâkalı şu maddedir: "ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içiin katletmek münâsibdir. Ekseri ulemâ dahi tecviz etmiştir. Anınla âmil olalar".

Acaba bu maddenin mânâ ve mefhumunun İslâm hukukundaki izahı nasıldır? Şayet bu madde sahih ve İslâm Hukukuna uygun ise, Osmanlı tatbikatındaki örnekler, bu kanuna ne derece uygundur? Şer’î hükümlere ters düşen, Osmanlı tatbikatı mıdır yoksa bu kanun maddesi midir? Bütün bu ve benzeri suallerin doğru cevabı nedir? Bütün bu konuları, önemine binâen, ayrı ayrı sorularım cevaplarında tartışalım.



37. Kardeş katli meselesinin şer’î dayanağı var mıdır?

Bu sorunun cevabı, ilgili maddenin de izahı demektir. Önce İslâm hukukundaki suç ve cezaları görelim: Bilindiği gibi İslâm Hukukunda, üç çeşit suç ve ceza vardır:

a) Had suç ve cezalarıdır. Hırsızlık (hadd-i sirkat), içki içmek (hadd-i şirb), yol kesmek (kat’-ı tarik), zina (hadd-i zina), dinden dönmek (irtidâd) ve devlete isyan (bağy) suçlarından ibaret olan bu suçların, unsurları teşekkül ettiği takdirde, tatbik edilecek cezaları Allah ve Resulü tarafından tesbit edilmiştir. Bunlarda mühim olan, unsurların teşekkülüdür. Unsurlardan birisi eksik olursa had cezası tatbik edilmez; ancak ülü’l-emr tarafından tesbit edilecek ta’zîr cezaları uygulanır. Meselâ, dört şahidle zina yaptığı isbat edilemeyen suçluya, zina haddi tatbik edilmeyecektir. Ancak üç şahitle zina yaptığı isbat edilen suçlu, bütün bütün cezasız da bırakılmayacaktır. İşte unsurları teşekkül etmeyen bu suçlara tatbik edilecek cezalara ta’zîr cezaları denir.

b) Şahsa karşı işlenen cinayet suçlarıdır ki, cezaları kısas veya diyettir. Bunların da çoğu cezaları, Allah ve Resulü tarafından tesbit edilmiştir.

c) Tazir suç ve cezalarıdır ki, biraz önce zikredilen had veya cinayet gruplarına girmeyen (esrar içmek gibi) yahut girdiği halde o cezaların tatbiki için gerekli unsurlara sahip olmayan (üç şahitle isbat edilen zina suçu gibi) suç ve cezalardır. İşte bu bölümde ülü’l-emrin tesbit ettiği veya kadı tarafından takdir edilen cezalar tatbik edilecektir.

Bu kısa mukaddimeden sonra, kardeş katli ve bunu emreden kanun maddesinin tahlilini, yapabiliriz: Her hukuk sisteminde, Osmanlı Hukukunda nizâm-ı âlem yani âlemin nizâmı, günümüzdeki ifadesiyle kamu düzeni ve kamu yararı için vaz’edilen idam cezaları vardır. Biraz sonra açıklayacağımız veçhile, Türk Ceza kanunun 125 ile 163. maddeleri arasındaki bütün hükümleri, devlete yani âlemin nizâmına karşı işlenen suçları tanzim etmekte ve daha birinci maddesinde devletin toprağı ve bağımsızlığını dağıtmaya ve bölmeye ma’tuf bütün hareketleri, idam cezası ile cezalandırmaktadır. Dünyadaki bütün ceza hukuku sistemlerinde de, devlete isyan suçları, benzeri hükümlerle önlenmeye çalışılmıştır.

Şimdi bu tür hükümlerin, İslâm hukukunda nasıl yer aldığını ve bu hükümlerin Fâtih’in kanunnâmesindeki hükümle nasıl bağdaştırılabildiğini açıklamaya çalışalım.

A) Bağy (Devlete İsyan) Suçunun Tatbiki Sonucu Kardeşlerin Katledilme Meselesi: Kardeş katli meselesinin birinci şer’î dayanağı, her hukuk nizâmında bulunan devlete isyan suçudur. Biraz önce açıkladığımız gibi, devlete isyan suçu, İslâm hukukunda, had suç ve cezaları arasında yer alan bağy adı altında düzenlenmiş ve unsurları tahakkuk ettiği takdirde idam cezası ile cezalandırılmıştır. Bağy suçunun unsurları, devlete (imama, sultana) karşı ayaklanmak, kuvvet kullanarak iktidarı ele geçirmeyi amaçlamak (muğâlebe) ve açık bir isyan kasdı içinde bulunmaktır. Bağy suçunun cezaları, unsurlarının tahakkukuna göre değişir: Sultândan farklı düşündüğü halde bir isyan grubu teşkil etmeyen ve bir yerde toplanarak baş kaldırmayanlara dokunulma-malıdır. Propaganda yaparlarsa ikaz edilirler, ileri giderlerse ta’zîr cezaları ile cezalandırılırlar. Devlete isyan ettikleri an, savaşla yola getirilirler ve cezaları idamdır. Yalnız bunlar Müslüman oldukları için, çoluk-çocukları esir edilmez ve malları ganimet sayılmaz. Bunlara verilen ölüm cezası bir had cezasıdır ve hikmeti de devleti yani nizâm-ı âlemi korumaktır.

İşte Osmanlı hukukçuları, padişahın meşru emirlerine yapılan her çeşit itaatsizliği, umumi rahatı ve nizâm-ı âlemi ihlal edecek olan her türlü isyanı ve memlekette anarşi çıkarma hareketlerini (fesâd bis-sa’y), bağy suçu kabul etmiş ve buna sebep olanları da bâği olarak vasıflandırmışlardır. Bu isyan suçunun cezasının da idam cezası olduğunu, fetvalarında açıklamışlardır. İsyan eden Padişahın kardeşi de olsa, şer’î hüküm değişmeyecektir. Meselâ Yavuz Sultân Selim’in, birisi Şi’îlerle ve bir diğeri de eşkiya ile ittifak ederek Devlete isyan eden ve bağy suçunda aranan şartlara uygun bir şekilde bu suçu işleyen kardeşlerine karşı olan tutumu, tamamen şer’îdir. Fâtih’in kanun maddesindeki kardeş katlinin birinci grubunu, bu tip hâdiseler teşkil etmektedir. Ancak nazariyat bu olmakla beraber ve söz konusu madde bu şekilde tefsir edilebilmekle birlikte, tatbikat, her zaman nazariyatı takip etmemiş, kanuna rağmen, şartlar teşekkül etmeden idamlar verilmiştir. Beşikteki bir bebeğin öldürülmesini, elbette ki müdafaa etmek yahut buna uyuyor demek de mümkün değildir. Ancak Fâtih, kanunnâmesinde böyle bir durumu da emretmemektedir.

Osmanlı tarihindeki kardeş katilleri ve idamların yarıya yakınının, bir had cezası olan bağy suçuna sokulduğunu verilen fetvalardan anlıyoruz. Ancak şunu da hatırlatmak istiyoruz ki, bazen bağy denilen had suçunun şartları teşekkül etmediği halde, araya giren jurnalcilerin ve yalancı şahitlerin beyanıyla, Şeyhülislâmlardan bağy suçu imiş gibi fetva alındığı da görülmüştür. Kanunî’nin oğlu Şehzade Mustafa hakkındaki fetvalar buna misâl teşkil etmektedir. Bu konuda Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan şu belgenin izahları enteresandır:

"Buğat yani âsiler ise, Mülteka ve benzen fıkıh kitaplarına göre, mevcut hükümete ve Padişaha karşı Müslümanlardan bir veya bir kaç kişi isyan etmeleri ve hükümetin emirlerine itaat etmemelerinden ibarettir. Müslümanlar, bağy ve isyanda ısrar ederlerse, idam olunurlar. Ancak fitneyi teskin için idamdan hafif cezalar yeterli ise, bunlar tatbik olunmalıdır. Şurası dikkat çekicidir ki, Mülteka’yı şerheden âlimler, bağilerin cinayetleri hakkında, çok geniş mânâlar vermişlerdir. Meselâ Padişah’ın meşru emirlerine karşı her nevi itaatsizliği ve umumi rahatı (nizâm-ı âlemi) ihlal edecek her çeşit kıyam, hareket, fitne, fesad, insanları kati, malları gasp ve devlet işlerini engelleme gibi halleri, bağy saymışlardır".

Netice olarak bağy suçunu işleyen Padişahın kardeşi de olsa, eğer suçun unsurları tahakkuk etmişse, gereken cezayı vermek, elbette ki şer’îdir. Ancak İslâm hukukunun hükümlerine aykırı olarak, şunun-bunun tahrikiyle unsurları tam teşekkül etmeden insanları dünyevî saltanat uğruna idam etmek, elbette ki şer’î değildir. Aksini kim iddia edebilir ki?

Osmanlı Devletinde devlete isyan suçunun cezası olarak ortaya çıkan öldürme vak’alarından bazıları şunlardır:

Osman Bey’in Amcası Dündar Bey (Hâdise kesin değildir); I. Murad’ın oğlu Savcı Bey; I. Murad’ın kardeşleri Halil Ve İbrahim; II. Murad’ın kardeşi Mustafa; II. Murad’ın amcası Düzme Mustafa; Yavuz Sultân Selim’in kardeşleri Korkut ve Ahmed; Kanunî Sultân Süleyman’ın oğlu Bâyezid ve bunun beş oğlu.

B) Siyâseten Katl=Ta’zîr Bil-Katl: Bu konunun girişinde açıkladığımız gibi, bağy suçunun unsurları tahakkuk etmediği takdirde, saltanat aleyhinde olanları, bâği olarak kabul edip idam ettirmek mümkün değildir. Yani had cezası olarak idam cezası tatbik edilmez. Ancak unsurları tam teşekkül etmese de, kamu düzenini (maslahat-ı âmme ve nizâm-ı âlem) bozan bazı hareket ve fiiller, ulûl-emr tarafından ta’zîr yoluyla ve idam cezasıyla cezalandırılamaz mı? Hanefi ve Hanbelî hukukçularının çoğunluğu, maslahat-ı âmme ve nizâm-ı âlem gerektirdiği takdirde, ta’zîr yoluyla idam cezasının verilebileceğini kabul etmişlerdir ki, buna siyâseten kati denmektedir. Meselâ, livâta suçu, Hanefi hukukçulara göre, had cezasını gerektiren bir zina suçu değildir. Ancak bu, hiç suç değildir anlamına alınmamalıdır. Bu suçun cezası, ulûl-emr tarafından tesbit edilir. Böylesine bir çirkef işi âdet haline getiren insanın, genel ahlâk, âdâb ve kamu düzeni icabı ta’zir yoluyla idam edilebileceğini İslâm hukukçuları kabul etmişlerdir. Aynı şekilde fiilen isyan etmese bile isyana hazırlandığı her halinden belli olan bir insanın, âmme maslahatı ve âlemin nizâmı düşünülerek, ta’zîr yoluyla idam edilebileceğini, Hanefi hukukçuların çoğunluğu kabul etmektedir. İşte Fâtih Sultân Mehmed’in "ekseri ulema tecviz etmişlerdir" diyerek ifade ettiği durum budur. Ancak bunun için de, fesadın tahakkuku hususunda kesin delillerin bulunması icabeder. Eğer bir fâsık, fıkıh kitaplarında aranan fesadın kuvvetle muhtemel olması yani nizâm-ı âlem şartına uymadan, sırf keyfî ve menfaati için böyle bir yola baş vuruyorsa, bu, kanunun ve fıkıhçıların vaz’ettiği siyâseten kati prensibinin hatası değil, belki şer’i bir hükmün suiistimalidir ve işlenen bir günahdır. Osmanlı Hukukunda nizâm-ı âlem, fesada sa’y edenleri men’ ve maslahat-i âmme tabirleriyle ifade edilen durum, bugün devletin birlik ve beraberliği olarak ifade olunmakta ve bunun aleyhinde harekette bulunanlar, idam cezası ile mahkûm edilmektedir (TCK., md. 125 vd.). Şimdi bu hüküm, Türk Ceza kanununda bulununca adalet oluyor da, Osmanlı Kanunnâmelerinde bulununca, Padişahın keyfî adam öldürmesi mi oluyor? Böyle bir iddia çifte standartlılık olur. Ancak bugün aynı madde suiistimal edilerek bazen masumların canları yakıldığı gibi, Osmanlı tarihi boyunca da, fıkıh kitaplarında aranan şartlar gerçekleşmeden infaz edilen idam kararları maalesef olmuştur. Bu suiistimal, elbette ki kötüdür ve yapanlar da manen mes’uldürler. Fâtih’in Kanunnâmesindeki hüküm ise, fıkıh kitaplarındaki ifadelere uygundur.

Üzülerek ifade edeyim ki, konuyla alakalı fıkhî malumatı, Dede Efendi’nin Siyâsetname’sînden naklettiğimizden, bazı safdillerin, bu görüşün Dede Efendi’ye ait olduğu ve onun da böyle bir fetvaya yetkili olmadığı, olsa bile onun fetvasının ne değer ifade edeceği şeklindeki yorumlarına şahit olduk ve üzüldük. Halbuki Dede Efendi, o meselede sadece fukahanın görüşlerini nakletmektedir. Bu sebeple konuyu biraz daha derinlemesine tahkik etmek ve uygulama örneklerinden bazılarını takdim etmek istiyoruz.

Önce Hanefi fıkıhçılarının son zamandaki en meşhurlarından olan İbn-i Abidin’in izahlarını özetleyerek zikredelim. "Ta’zir Yoluyla Kati" başlığı altında bakınız ne güzel bir özetleme yapıyor:

"Ta’zir, kati ile de olabilir. İbn-i Teymiyye’nin Es-Sârim’ül-Meslûl adlı eserinde gördüm ki, diyor: Hanefi hukukçularına göre, livâta, âlet-i câriha dışında adam öldürme ve benzeri suçlar tekerrür ettiğinde, imâm yani ülü’l-emr suçluyu katledebilir. Âmme maslahatı gerektirdiği takdirde, ta’zir yoluyla idam cezası verme esasını, Hz. Peygamber ve ashabının tatbikatına hamleden Hanefî hukukçular, bu uygulamaya siyâseten kati demektedirler... Soyguncular, yol kesenler, dükkân soyanlar, cemiyetin nizâmını bozarak fesad çıkaranlar, zâlimler ve fesad çıkaranlara yardımcı olanlar, kısaca idam edilmesinde âmme maslahatı bulunanlar için de aynı hükümler geçerlidir".

Delilsiz ve mesnedsiz bazı iddiaların aksine, bütün bu cezalar, ancak mahkeme kararı ve yargılamadan sonra mümkün olduğunu da, hem bütün fıkıh kitapları ve hem de Osmanlı kanunnameleri kaydetmektedirler.

İbn-i Abidin’in şu fetvası da bu meseleyi gayet açık bir şekilde vuzuha kavuşturmaktadır:



"Soruldu: Fesad çıkaran, jurnalcilik yapan, yeryüzünde fesad için koşuşturan, insanlar arasında şer ve fitne uyandıran, bâtıl yollarla insanların mallarını zabtetmeye gayret eden insanların canlarına kıyan ve hülasa eliyle ve diliyle Müslümanları her zaman rahatsız edip de bu huyundan da idam dışında hiç bir ceza ile vazgeçmeyen bir adamın hükmü nedir?

Cevap: Böyle olduğu kesin ise ve yalan söylemeleri mümkün olmayacak kadar çok Müslüman da bunu tasdik ediyorsa, katledilir ve şerrini Allah’ın kullarından def ettiği için vesile olana sevap ve mükâfat verilir".

İşte bu ve benzeri fıkıh kitaplarındaki şer’î hükümleri nakleden ve kaynaklarını da teker teker gösteren Dede Efendi’nin Siyâsetnâme tercümesinden bazı parçalar şöyledir:



"Nizâm-ı memleketin bozulmasına sebep olan, fitne ve fesada teşvik edenler, bu şenî’ fiilleri bizzat işlemedikleri vakitlerde dahi, kati edilebileceklerine fetva verilmiştir. Ayrıca ülü’l-emre tanınan bu siyâset hakkının tatbiki için bil-fiil fesadın tahakkuku ve sebeb-i âdî olan şahsın fil-hakika şerîr ve müttehem olması da şart değildir. Zira vukuundan evvel def’-i fesâd, vukuundan sonra ref’inden daha kolay olduğu müsellemdir. Bir bld’atçının bid’atının yayılacağından korkan dindar Padişahın kulları ondan korumak ve nizâm-ı âlem için, o mübtedi’i kati ve idam etmesi caizdir".

"Nizâm-ı âlem için şer ve fesadını defetmek üzere, ehl-i fesadı darb, te’dîb, nefy, tağrîb, hapis ve hatta kati ve idam tarzında ta’zir yoluyla cezalandırmak meşru ise de, tek kişinin veya yalancıların jurnali ile bu yola girmek caiz değildir. Fesada gayret ettiği ve sebep olduğu şer’an sabit olmalıdır. Osmanlı Şeyhülislâmlarının fetvalarından anlaşılan da budur".

Dede Efendi’nin çok zayıf fetvaları da esas alarak, kardeş katlinin sınırlarını genişlettiğinin biz de farkındayız. Zaten bazı kardeş katli olaylarının şartları gerçekleşmeden yapıldığını biz de kabul ediyoruz. Ancak meselenin hukukî yönünü ortaya koymak için bunları da nakletmek durumundayız.

Şimdi de aynı mes’eleyi fıkıh kitaplarındaki şartlara göre tanzim eden, Osmanlı Şeyhülislâmlarına ait fetvalardan sadece birini kaydededlim: "Bu mes’ele beyânında Eimme-i Hanefiyeden cevâb ne veçhiledir ki;



Zeyd’in âdet-i müstemirresi sâ’î bil-fesâd olduğu şer’an sabit olub ve ibadullaha mazarratı icabeder mevâdd-ı münkerâtın dahi kendüden sudun tevâtüren isbât olundukda, Zeyd-i müfsid-i merkumun vech-i arzdan izâlesiyçün katli meşru’ mudur? Beyân buyurula.

El-Cevâb: Meşrû’dur; emr-i veliyyül-emr munzam ise.

Harrereh’ul-Fakîr Hacı Muhammed El-Müfti Bi Harpud-Ufiye Anhu.

Kaynak teşkil eden ibarelerin tercümesi:

"Kim bunu âdet haline getirirse, idam edilir. Zira o yeryüzünde fesad için sa’y etmektedir. Kati ile şerri def edilir. Dürer ve Gurer".

"Gayr-i meşru İşlerin kati ve idam cezası ile define, imam (sultan) ve hulefâsı daha evlâdır. Zira onlar siyâseti daha iyi bilirler. Vecîhüddin’in Meşârık’ul-Envâr şerhinden".

Bunlara benzer arşivlerimizde çok sayıda fetva vardır. Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, siyaseten katlin de belli şartları ve şer’î hükümleri mevcuttur. Bütün yazılanlara ve nakledilenlere rağmen, Osmanlı tatbikatının hep şer’î hükümlere uygun cereyan ettiğini söylemek safdillik olur. Ne acıdır ki, bir çok idam hadiselerinde bu esaslara ri’âyet edilmemiş ve jurnalcilerin tahriki ile nice zulümlere sebep olunmuştur. Ancak ister Padişahların kardeşlerini, isterse de sadrazamlarını katletmede, keyfe mâyeşâ hareket edemediklerini; Osmanlı Devleti’nde mahkemeden ilâm ve Şeyhülislâmdan fetva alınmadan idam cezasının uygulanmadığını arşivlerden öğreniyoruz35





Kaynak : Prof.Dr. Ahmet Akgündüz
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



O kardeş katli yasası için bile şeyhülislamdan fetva almak zorunda kaldılar :) Yani teokrasi değilse Osmanlı monarşi hiç değil. Monarşiliğine aykırı örnekler de var. Monarşi de ne olursa olsun kendisine dini referans aramak zorunda değil, herşey için fetva peşinde koşmak zorunda değil.. Ekstra dediğim gibi zaten o dönemde ve günümüzde sadece Kuran'ı baz alarak bir ülkeyi yönetemezsin, yeni kanunlar koymak zorundasın ve burda gene gidip bir yerlerden vs. vs. fetva almak zorundasın. Şeyhülislam tabiki önemli değil. Fakat hukuk- sosyal hayat vs. vs. tamamen İslam hukukuna göre düzenlenir, hatta idarenin önemli bir bölümü bile..



Monarşi'nin gerekleri hiçbir zaman tam anlamıyla yerine getirilmedi zaten. Belki de dünya üzerinde bir çok devlet bu sistemle yönetildi ama hiçbiri tam anlamıyla referanssız bir biçimde yönetilmedi. Özellikle orta çağ dönemindeki Avrupa'nın halini biliyorsun, Kilise Krallar için büyük nimetti. Osmanlı'da bu durum Avrupa'ya nazaran daha çok uzun sürdü. Zaten Dünya üzerinde salt bir sistemle yönetilen devlet yok. Ne demokrasi ne monarşi ne de feodalizm hiçbiri saf, katıksız bir şekilde uygulanamadı. Din ve töre bu yönetim biçimlerinin içine çok dahil oldu. Zaten aksi halde hiçbiri ayakta kalamazdı, bakın biz Laikliği hala tartışıyoruz, dinsiz olmuyor.
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Selen kundaktaki bebeğin devlete karşı isyan yapacak hali mi var? Kundaktayken öldürüldü geneli...
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Şeyhülislamlık Osmanlı padişhlarının icraatlarını İslam'a uydurmak için kullandıkları şekilce güzel fakat işlevce çok zayıf bir mevkiidir.

İş her zaman olacağına varmıştır, olanı da Şeyhülislam kılıfına uydurmuştur. Fetva'yı alamasalar Yeniçeriler 3. Selim'i düşüremeyecekler miydi?
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Selen kundaktaki bebeğin devlete karşı isyan yapacak hali mi var? Kundaktayken öldürüldü geneli...



Orda Fatih kanunnamesi beşikteği bir bebeğin öldürülmesini emretmemekte diyor yani dayandırıyorlar her şeyi İslam hukukuna Adem. Dayandırmadan hareket edemezler. Burda Berneard Lewis'in dediği gibi bazen bazı ayetler ve İslam hukukundan bazı maddeler öne çıkarken bazen İslam hukukundaki diğer maddeler ve ayetler öne çıkıyor. Kesinlikle bir şekilde İslam hukukuna dayandırmak zorundalar ki bu hukuk sadece Kuran değil, günümüz İran'ında bile sence teokrat Kuran'ın dışındaki yüzyıllarca gelişen İslam hukuku da bir referanstır. Öteki makaleyi bulunca da eklerim. Bunun bir şekilde açıklamasını yapıyorlar. Olay acı tabi bazıları beşikteki çocuğu da katlediyor, eminimki ona uygun bir referans gene buluyorlardır. Ancak kesinlikle referansları Kuran ve İslam hukuku. Olaylar saçma-sapan orası farklı bir konu. Zaten din de biraz kişiye bağlı değil mi Yunus Emre örneği ile Ladin örneği vs. vs. Adem yoruldum ya. Başka zaman devam edelim. Tartışma için sana ve herkese teşekkürler ayrıca gene üslubun için teşekkürler, tartışmaları birbirine hakaret etmeden devam ettirebildik, gelişme var bizde :)
 
Cevap: Atatürkçülük (Kemalizm) Nedir?



Orda Fatih kanunnamesi beşikteği bir bebeğin öldürülmesini emretmemekte diyor yani dayandırıyorlar her şeyi İslam hukukuna Adem. Dayandırmadan hareket edemezler. Burda Berneard Lewis'in dediği gibi bazen bazı ayetler ve İslam hukukundan bazı maddeler öne çıkarken bazen İslam hukukundaki diğer maddeler ve ayetler öne çıkıyor. Kesinlikle bir şekilde İslam hukukuna dayandırmak zorundalar ki bu hukuk sadece Kuran değil, günümüz İran'ında bile sence teokrat Kuran'ın dışındaki yüzyıllarca gelişen İslam hukuku da bir referanstır. Öteki makaleyi bulunca da eklerim. Bunun bir şekilde açıklamasını yapıyorlar. Olay acı tabi bazıları beşikteki çocuğu da katlediyor, eminimki ona uygun bir referans gene buluyorlardır. Ancak kesinlikle referansları Kuran ve İslam hukuku. Olaylar saçma-sapan orası farklı bir konu. Zaten din de biraz kişiye bağlı değil mi Yunus Emre örneği ile Ladin örneği vs. vs. Adem yoruldum ya. Başka zaman devam edelim. Tartışma için sana ve herkese teşekkürler ayrıca gene üslubun için teşekkürler, tartışmaları birbirine hakaret etmeden devam ettirebildik, gelişme var bizde :)



Asıl ben teşekkür ederim, iyi geceler. Önemli olan zaten fikir alış-verişi yapmaktı, fikir empoze etmek değil. Öyle bir gayem de yoktu, tekrar teşekkürler.
 
Geri
Üst Alt